Susuyorum... Susuyorum; Sana! § Sen, susuyorum sanıyorsun... Bense susuyorum; Çöl gibi!.. § Göl gibi bakıyordum halbuki... Bana veda ederken, ve dökülürken yağmur gibi, yüzüme; Kelimelerin!.. § Ben,,, susmuyorum aslında... Güvercinlerin guu'lamasını dinliyorum penceremin pervazında... Geldiklerinde, her gün; ufaladığım ve önlerine koyduğum dün'ümün başında!.. Dünn... Her dün bir kırıntıdır artık; canımdan alıp, cam dibine koyduğum!.. § Susmuyorum ki... Susmalarım; delirmiş çığlıklardır içimde, çıkacak yol bulamayan!.. Çıldırmış atların nallarıyla tepilmede; yandıkça duvarlarım!.. § Susmuyorum!.. Bu, susmak ise eğer; haykırmak nasıl olur?.. Ve çığlık nedir?.. Ve ses nedir?.. Halbuki sen... Sen, vermeyi unuttuğum bir nefessin içimde; Bana rağmen, bana saklı!.. § İşte böyyle bir çatlayışında zamanın; döküldün benden, aktın parmaklarımın arasından!.. § Artık, ne çatlayan zaman yapışır da sen içimde kalırsın; ne kırılmış yumurtanın sızanı içine girer... Testi, geldiği toprağa düşmüştür artık!.. § Ben; susuyorum,,, elbette... Hem de bir çöl gibi! Ve bilerek şunu, ve anlayarak: Bir çölün, susuz olduğu için sızlamaz içi... Her çöl, "bir gün suyla tanıştığı için" böyle yanar, kavrulur!..