Su/suzluk

A -
A +

yle bir su akıyordu ki şehre giden ana borulardan; şeker gibi... İki su bir ekmeğin yerini tutar, derler ya... Bir içen zaten bir daha içiyordu ve diyordu ki her içen; bu su, bir ömre bedel!.. ..... Tam bir su bolluğu vardı memlekette; "su medeniyeti" dediklerinden. Kanallar, fıskiyeler, çeşmeler, şadırvanlar, hamamlar... İçini temizleyen, dışını; dışını pak eden, içini de yıkıyordu bu suyla... Her evin mutfağında, banyosunda; balkonunda, bahçesinde su akıyordu, gürül gürül... Çocuklar oyun aralarında, sokak köşelerindeki çeşmelerden avuçlarına akan suyla kanıyor; suya doymuş çiçekler gülücükler dağıtıyordu. Hele ki ağaçlar; göğe tırmanıyordu... * Günün birinde; "su kaynakları iyi korunmuyormuş" diye bir söz çıktı ortaya... Sonra; "depolarda hayvan leşleri görmüşler" dendi... Kim dedi, nerde dedi bilen olmadı, ama benzeri sözler kafaları karıştırdı bir kere... Elini suyun altına tutanın kalbine bir şüphe düşer oldu. Her şeylerini bu suyla yıkamaya alışmış olan şehrin insanları, kolayını bulsalar "suyu" yıkayacaklardı artık! Kaynatmadan içmeyelim, dedi biri tam bu sırada... Arıtmadan geçirelim, dedi bir başkası... Diğerleri de; içine kireç atalım, banyo suyuna sirke katalım, bardağa limon damlatalım, dediler... ..... Barajı boşaltalım, bentleri yıkalım, sonra yeni duvarlar dikip yeni borular döşeyelim, dendi gene bir yerlerden... Dendi ama; kim dedi, nerde dedi yine belli olmadı... Üstelik "neden" demek gelmedi yine hiç kimsenin aklına. "Başka yolu, daha kolayı, oluru yok mu" diyen çıkmadı gene... * Önce, belirli günlerde akıp diğer günlerde kesilmeye başladı şehrin suyu. Sonra bazı semtlere hiç verilememeye başlandı... Artanı bile şehir içindeki küçük derelerden ağaçlara, çiçeklere giden şehir suyu öyle azaldı ki; insanlar, akan bir musluk bulduklarında başında sıraya girmeye başladılar, birer kap su alabilmek için... Sonunda o da kesildi! * Şimdi herkes yapılacak bentlerin bitmesini, yeni duvarların ardına suyun yığılmasını bekliyordu... Fakat, baraj yerinin yanlış seçildiği söylendi ortalıkta. Sonra, yapılan kısmın tekrar yıkılacağı, çünkü olmuşken en iyisinin yapılması lazım geldiği konuşuldu... Birbirine düğümlenerek uzatılmış iplerin ucundaki kovalarla derin kuyulardan su çekmeye çabalayan insanlar hep bunu konuşuyordu artık... Çamuruna kadar alınan kuyunun sarı suyundan içtikçe insanların karınları ağrıyor, bebekler ateşleniyor, kusuyorlardı... Yeni konuşmaya başlayan çocuklar ise, evlerdeki muslukların ne işe yaradığını soruyorlardı büyüklerine! Hatta oyunlar oynuyorlardı: İçi boş borulara sert cisimlerle vurup diğer apartmanlardaki arkadaşlarına sesler, titreşimler yolluyor, sonra da onların cevaplarını bekliyor, eğleniyorlardı... Hatta odadan odaya, daireden daireye kısa boruların içinden konuşanlar, fısıldaşanlar oluyordu!.. ..... Ve ardından hastalıklar başladı... Sonra salgınlar başladı... * Baraj mı?.. Baraj; "bir barajın, aslında rahmeti tutmak ve nimeti insanlara yakın bulundurmak" demek olduğunu idrak edemeyenler arasında ihaleye çıkarılıp duruyor... Birazı yapılırken bir kısmı yıkılıyordu... Daha düne kadar tatlı, berrak, şifalı sularla yıkanan şehrin insanları; kuyuların başında, bir kova çamurlu su için birbirini yiyordu! ..... NOT: Geçen günkü takvim yaprağında, Şems-i Tebrizî'den bir cümle yazıyordu: "İlmi olmayan bir beden, suyu olmayan şehre benzer." Okuduğunuz bu yazı, işte o cümlenin aydınlığında yazıldı!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.