Halbuki takdir; sana atılmış, ateşten bir toptur. Derinin kalınlığınca tut elinde! Kafası kalın olanların, derisi daha mı kalın olur?.. .......... eçen yaz, dut mevsimi. Bahçeli bir evdeydik... Şahane bir ağaç bulup silkmiş, yiyebildiğimiz kadarını yemiş, artanını da bir kaba koymuştuk. Temiz giyinmiş insanlar gelmiş ve gelmeye de devam ediyorlardı, çünkü bir nişan merasimi yapılacaktı. Dutların kabı elimdeydi hâlâ... O sıra o güzel çocuğu gördüm. Temiz ve bakımlıydı. Okula başlayacak yaşta mıydı bilmiyorum. Eski bir futbol topuyla çarpık çurpuk şutlar çekiyordu karşı duvara... Seslendim, baktı; el ettim, geldi... Ağzımda ballandırarak imrendirmeye çalıştım ve gösterdim dutları; pek hevesli görünmedi ama "istemem" de demedi. Bir miktar alıp, uzattım. Küçük avucunu açtı. Doldurdum ama elbette o kadar yetmezdi; iki avucunu birden açtırıp tepeleme doldurdum. Arkasını döndü, avuçlarındaki dutları dökmemeye çalışarak, gösterdiği dikkatten paytaklaşan adımlarla topuna doğru yürüdü... *** Ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum... Henüz nişan merasimi başlamamıştı ama herkes o çocuğun adını öğrendi; Erhan'mış... Anneannesi diyordu ki; "Annen gördüğünde kemiklerini kıracak senin!.." Sanırım görmedi bu halini annesi. Çünkü anneannesi topunu bıraktırtmış, sonra elinden tutarak içeri sokmuştu... Çömdüğüm duvarın kenarında iyice büzülmüştüm!.. Çünkü Erhan bana doğru bakıyordu. Belli ki olanlara anlam veremiyor, yani "suçun ne olduğunu" anlayamıyordu... Yaptığı sadece şuydu: Avuçlarına doldurduğum dutların hepsini (oynamaktan bıktıktan sonra yemek için) ceplerine doldurmuştu. Kasıkları ile dizleri arasında kalan kısımdaki pantolon bacağına, bütün toz ve kuru ot parçaları da pantolonuna yapışmıştı!.. ..... Yani, yazık olmuştu dutlara!.. *** İşte takdir biraz buna benziyor... Sana fazla geleni üstünde tutmayacaksın. Bir kapta taşır gibi ve en kısa zamanda başkasına aktaracaksın... Közden alınmış patatesleri hatırlıyor musunuz; hani herkes birbirine verir ve o da hemen bir başkasının avucuna, kucağına bırakmaya çalışır... *** Yani yukarıya, en başa yazdığım satırların yeri aslında burasıydı; iyi anlamak lazım: Halbuki takdir; sana atılmış, ateşten bir toptur... Derinin kalınlığınca tut elinde! ..... Közden alınmış patates sende kaldıkça yanarsın; ver başkasına!.. Çünkü sıcak patatesi alıp tam zamanında başkasına vermediğinde, bu iş her saniye daha da zorlaşır... Sende "yiğitliğini ispat" gayreti, karşındakinde ise almama inadı başlar; murdar olur cânım fırsat ve iki cebe de dut doldurulmuş gibi; pantolon, toz, toprak, öfke, çığlık birbirine karışır, ve gözler yaşarır!.. Derin ne kadar da kalın olsa, yanar sonunda. Anlarsın ki; Takdir, sana atılmış ateşten bir toptur!..