Gözün her gördüğüne inanacak olsaydık; Güneşin pencereden küçük olduğuna hükmederdik... Ve gözlük camından küçük olduğuna... Ve, anahtar deliğinden!.. * Zaman, güçlü rüzgârlar gibi savurup bazen insanoğlunu, bir yana topluyor; sonra oradan alıp başka tarafa yığıyor... Kim kurtulacak başıboş savrulmaktan?.. Bir balon gibi başıboş savrulmaya hazır olan; başı, boş kalanlar... * Ekin, ne güzel; başını eğdiğinde! Başı eğikken ekinin, ne yakın samandan ayrılması... Ve buğday; ne lezzetli, ne faydalı... * Gözle gözüken olsaydı ölçümüz; Üstüne bulaşmış olan çamuru görürdük, "altın"a bakınca... Hâlbuki yağmur, rahmettir... Adalettir, ihsândır, merhamettir kıymetlinin değersizden ayrılması... Gün gelir yıkanır, aklanır, temizlenir, sıyrılır altın; rahmetle eriyen çamurdan! * Mahalle kenarlarında gübürlükler vardır, gübrelikler vardır, beğenilmez... Ama bazen çiçekler de biter, güller de açar üstünde... Göz bakar, görür; idrak edemez! Göz, sadece gördüğüyle yetinir, kanar! Göz; önünde duran pirenin ardında kalan deveyi göremez! Göz; küçük görür güneşi kendi baktığı delikten!.. * Tavuk gübrelikte eşinir, gübürü karıştırır; lazım olanı bulur... Nereye bakmak lazım? Tavuğun, çöplüğü karıştırdığına bakanlar; Folluğa bıraktığı yumurtayı göremez!.. * Her baktığının; "gördüğü gibi" olduğuna mı inanacağız gözün? Sahi, anahtar deliğinden küçük mü güneş... Ve gözlük camından... Ve pencereden?.. Öyleyse başka yol yok; Ya güneş küçük veya göz ahmak! * Kedilerin bile üç beş günde açılıyorken gözleri... "Günaydın" demek kolay değil; Açılmamış gözlere!