Herkes bilir kendini; ne idi, ne oldu ve ne olabilirdi. Benimse korkumdan tüylerim dimdik olur, bunları düşündüğümde!.. Okuduğunuz, aslında bir teşekkür ve minnet mektubudur ve özetin özeti bile değildir ve bugün yazılmazsa peki ne zaman yazılacaktır? * O çocuk yaşlarımın her sabahında, sayısız çakal ini ve yılan deliği üzerinden geçmekteydim. Yani dişlenmem an meselesi! İçimdeyse bir aşk var; Cağaloğlu denince sular duruyor!.. İyi de basın yayın dünyasının yazılı olmayan kanunları var. Bu şartlara haiz değilim. Ancak bilen anlar bu sözümü; yazar olmak için de kabiliyet yetmez! 94 Temmuz ayında üçüncü defa işe başladım. Gazetenin bir çeyrek sayfası verildi bana. Dendi ki: "Bir çocuk çizin, elinde STOP levhası tutsun" yani gelen dursun, bakan kalsın!.. Dedim ki kendi kendime: "Sana bu işi üç ay yaptırırlarsa öpüp başına koy. Gün gelir torunların olursa (dedeniz yazarlık bile yapmıştı) diye anlatırsın!.." Semt pazarlarından gelip Cağaloğlu kaldırımlarında sürten, cam işçisi bir babanın okul kaçkını çocuğu, kendisinin de şaştığı yaşta, bu memleketin en çok satan gazetesinde köşe yazarı olmuş! Söyleseler inanmazdım, inansam aklım uçardı! Paşabahçe'de cam yığınları doluydu ama bir tanesini alıp, sanki bir elmasmış gibi parıldattılar! Ve ben, ne ilktiim ne de son... * Tanıdığım herkesi O'nun sayesinde tanıdım ve beni sevenlerin hepsiyle beni O tanıştırdı. Sen, sen, sen ve seninle de tanışmamızın ve birbirimizi sevmemizin sebebi de O'dur... Beni çöplükten alan ve hayatın içinde bu sıfatla var kalmamı sağlayan O'dur... Ne kadar uzuun cümleler kurulabilir bu konu hakkında; veya sadece, böylece, susulabilir! Takvimin 10 Şubat sayfasında (Enver Ören'in doğumu 1939) yazıyor. Dedim ya, okuduğunuz bir teşekkür mektubudur. Fakat, bir karganın "gak" deyişinden öte olmayan...