(Merhum Necip Fazıl'a...) Ben onu Beyazıt Meydanında, Üniversite kapısı önündeki bir kürsüde görmüştüm ilk. Büyük bir kalabalığa konuşma yapıyordu. Meşhurdu aslında, ama ben henüz 10'lu yaşlarımın ortasındaydım. Parmağıyla Üniversite kapısını gösterip; "her gün geçtiği şu kapının üstündeki yazıyı okuyamayan bir gençlik yetiştirildiğini" söylüyordu! Başka da şey hatırlamıyorum... * Ondan önce bir kere de televizyonda gör-müştüm. Yaz olmalı, gündüz ve okulda değilim. Odaya girdim. Televizyon açık kalmış; siyah beyaz ekranda Necip Fazıl programı. Kendi sesiyle şiir okuyup, fırtınalı bir deniz kenarında yürüyor... Öyle, dalıp, ayakta sonuna kadar izledim. Yüzünde tarla gibi derin çizgiler vardı ve ben de uzun süre yüzümü buruşturmaya çalışmıştım! Sonra üç kere de rüyamda gördüm. Birini öyle iyi hatırlarım ki, sanki bu gece görmüş gibi: Sevenleriyle dolu bir otobüsteyiz. Arkalardan bakıyorum. O, önden üç veya dördüncü sırada koridorun sağ yanında. Üzerinde sıcak kahverengi bir ceket var. Dışarısı gece... İşaretle veya bakarak çağırıyor; yanına gidiyorum ve demin sol kolunu dayadığı kol demirine ilişiyorum, sol ayağım yerde... Sol elinde "Çile" kitabı, rastgele karıştırarak bir sayfayı açarken yaptığı bıçaklama harekette, sağ elinin tırnağı; sayfayı, aşağıdan yukarı doğru boydan boya çiziyor. Gevrek sesiyle okurken çıt yok, herkes o şiiri dinliyor... Uyanıyorum. Sayfa zihnimde ve aklımda kalan şu satırlar: "Tohum saç, bitmezse toprak utansın. Hedefe varmayan mızrak utansın, Hey gidi küheylan koşmana bak sen, Çatlarsan doğuran kısrak utansın!.." * Yıllar sonra, bari hasta yatağında ziyaret edelim diye randevu istiyoruz. Zindandan mektup yazılan oğlu Mehmet Bey; "biraz iyileşsin" diyor arkadaşlara ama 1983 senesinin bu günü (aynı zamanda doğum günü de olan 25 Mayıs) vefat haberi duyuluyor. Bu yazıyı ben de 25 Mayıs günü yazıyorum, yıllar öncesine giderek... Tohumlar, saçılıyor... Toprak, utanmıyor!..