Hani bilemezsin nedir bu sıkıntı, nerden gelir?.. Sebebi belli değildi ama daralıyordu içim; sığacak dam, bakacak cam bulamıyordum... İşte böyle, günler süren sıkıntılarım geçti gitti. Meğer ne kadar kolaymış, başkalarının duygularını paylaşmak, gözyaşını bölüşmekmiş bunun çaresi, dedi güller diyarındaki güzel gülüm... Ve ardından şöyle devam etti: * Büyük bir kalabalık... İnsanlar, insanlar... Otobüsler, otomobiller gene insanlar... Bayraklar, dualar, insanlar... Bir tekini bile tanımıyordum... Aralarına karıştım... Küçüklü büyüklü gruplar halindeydi insanların çoğu. Telaşlananlar vardı, oturup kalmış olanlar... Kaybolmasınlar diye ellerinden tutulduğu için yürüyenlerin bir adım ardından gönülsüzce koşan çocuklar. Bazı kucaklarda bebekler... Megafonlarla duyuru yapmaya çalışan, sesi çatallanmış birkaç adam... Ağaçların dallarında meraklı gözlerle bakan güvercinler ve simitlerden dökülen susam tanelerini kapmaya çalışan çingene kuşları... Kuyruğu sopa gibi havaya dikilmiş halde duvar üstünde yürüyen bir kedi... Duvar dibinde uyuyan bir başka kedi... Ve bir kedi daha, insanlardan birinin bacağına sürtünen... Ellerde küçük torbalar, su şişeleri... Hava açık... Kuşlar taa yükseklerde kanat çırpıyor... Ezan okunuyor... İnsanların birçoğu şadırvanların başına, abdesti olanlar camiye koşuyor... Duygu dolu bir namaz bu, kılınan... Ardından caminin içinde tebessümler, müsafehalar, sarılmalar, ışıldayan gözler... * Sonunda vakit geliyor... Heyecanlanıyorum ben de. İnsanlar ağlaşıyor, insanlar el ele tutuşuyor, kucaklaşıyor tekrar, öpüşüyor, koklaşıyor... Gül misi kokuları yayılıyor etrafa... Ve otobüslere biniyor insanlar, sonra bir kısmı geri iniyor... Otomobillere doluyor herkes... Otomobillerin önünde bayraklar, otobüslerin önünde bayraklar, yakalarda küçük küçük bayraklar... Ve yayalar... Gözlerde yaşlar; heyecan içindeyiz... Nemli gözlerimizin ardında kalıyor zaman zaman manzara, el sallıyoruz hep beraber. Koşuyoruz artık. Çünkü otobüsler hızlanmaya başlıyor... Yollar açılıyor onlar için, onlar için kornalara basılıyor... Eller onlar için sallanıyor... Çocuklar bağırıyor "güle güle dedeee, nineee" diye... * Yoruluyoruz... Oturuyoruz sonunda, giden yolun görüldüğü köşeye... Her geçene el sallıyoruz, her geçene; bir dua almak için ve gidecekleri güzel beldeler hatırına... Sallamaktan yorulmuş artık kollarım. Uçmaktan yorulmuş bir kumru gibi düşmüş kanadım. Ağlıyorum sadece... Sessizce... * Otobüsler uçuyor, otomobiller onların peşi sıra gidiyor... Sonra kalabalık dağılıyor usul usul. Ben tek başıma kalıyorum orada... Sonra, birinin geldiğini ve başımı okşadığını hissediyorum... -Sen kimini gönderdin yavrım? Diyor. -Hiç kimsemi, teyzeciğim, diye cevap veriyorum başımı kaldırırken... Ama, bütün hacılar benim!.. O zaman ağlamaktan kızarmış burnuma bakıyor... Işıldayan gözlerle gülümsüyoruz birbirimize ... Buruşuk yanaklarından öpüyorum... Ve aynı yolcuyu hacca uğurlamış bir ana kız, bir teyze yeğen gibi sımsıkı kucaklaşıyoruz...