Bütün gözleri üzerinde toplasa da; kendi kahverengi dolabında yapayalnız yaşayan, kocca bir salon saatinin duyguları içinde hissederim kendimi!.. Peşinde insanlar yürüyen bir mayın eşeğinin attığı adımlardan daha tedirgin olurum; dilimden dökülen her sözde, kalemimin yazdığı her satırda. Belli etmem sadece... Eroin koklayan bir gümrük köpeği... Veya, enkaz altında beden arayan köpekler daha şanslıdır benden... Çünkü, cezaları olmaz; arkalarına yiyecekleri birer tekmeden başka!.. Ve hatta; Hiçbiri de benim kadar yalnız değildir!.. Ardında makas makas turna katarları açılan bir sürü başına doğru kaldırdığında başını, beni getir hatırına... Ve acı; yalnızlığıma!.. İçim kanat açarken uzaklara; Ben... Çöl ortasında motorları çalınmış... Ve aynen gerçeğe, az sonra havalanacağa benzeyen bir uçak misali; beklerim kumların ortasında!.. Sıcaktır... Senin dünyanda çiçekleri güldüren güneş; benim çölümde kayaları bile öldürür!.. Böyle bir zamanda, yolumu bilen tek dostumuz ulaşır bana; ayağına sardığın pusulayla... Martıların sesini görür, denizin nemine dokunurum onda! Yeter bana!.. Umarım ki; Bir ses ol duyayım. İki satırlık da olsa seni okuyayım ama sessizlik olma!.. Sen yaz, ne yazarsan yaz; çünkü onlar senden geldikleri için güzelleşir, demek istersin satır aralarında!.. Yazmadan anlatmalısın... Anlatmalısın; söylemeden!.. Ve, yapayalnız yürümelisin; bir mayın eşeği gibi en önde, veya koklayıp durmalısın her mânâyı; valizlerin arasında dolaşan bir gümrük köpeği gibi... Adını koyanlar, acaba biliyorlar mıydı; Yalnızlığın ne demek olduğunu?..