40 gün 40 gece 40'ıncı yıl... Tefrika etsem yeridir: "Bizim aile" buluştuğunda, düğün-bayramdır hepimize. Zaten ya düğündür ya bayram ya da bir sene-i devriyedir; yoksa onca insanın aynı saatte bir araya gelmesi pek mümkün olmuyor. Allah nazardan saklasın şu son sene içindeki bir araya gelişlerimiz, uzak yakın bütün "akrabaları" birbirine ısındırdı. Ben bile Beykoz ormanlarından inip insanların içine karışmaya ve abi/kardeş çoğu akrabamın isimlerini bile öğrenmeye başladım! (; * Bizim binada bana barometre, termometre, belki de "önemmetre" filan gibi, bir çeşit gösterge olarak bakanlar var. Çünkü üzerimde ceket varsa ve hele kravat bile bağlamışsam, çok önemli bir gün içinde olduğumuzdan artık iyice emin oluyorlar!.. Tık tık tık, içeri giriyorum. Uğrarsam yiyeyim diye kendi yerini leblebi, fıstık, kuru üzüm kutularına bırakan Abdüllatif abim Kuzuluk Kaplıcalarına gitmiş. İyi de şimdi beni kim koruyacak onun oda arkadaşından! "Alışık olsaydın böyle yakası dönük giymezdin ceketi, gel de düzelteyim... Bakalım şu sapsarı kravatın üstündeki şekiller de neymiş? Kedi mii, hayret yani, bir sürü kedi karikatürü..." "Ne güzel, değil mi? Ne?.. Ayıp mı yoksa? Olmamış mı, söyle... Her ihtimale karşı başka kravat da getirdim, arabada, değiştireyim mi?" "Yok yok, kalsın. Ben taksam olmaz da, sana olur. Her köyün delisi vardır!" Yirmi beş senedir beni tanırmış da hiç değişmemişim. Sanki kendisi çok değişmiş! Bu sözlerle iltifat ediyor güya bana!.. :( * 22 Nisan malum, çok önemli gün. Yazı işlerinde kısa bir sohbet ve ardından kesilen 40'ıncı yıl pastası. :) İyi de herkesin yüzü paylaştırılan pasta yönünde, biri ise aksi yöne doğru kalabalığı yarmaya çalışıyor. Kim peki? Osman Ünlü hoca... Akşehir'de ömür geçirmiş Nasreddin Hoca gibi Konyalı o da. Ziyafet sofrasından ilk önce kürküne yediren hemşerisi gibi, kendinden önce pasta "yiyen" ceketini temizlemek için lavaboya doğru koşuyor!