Yumurtlamak zor zenaat(!)

A -
A +

Pazardaydık... Kızım parmaklarının ucunda yüksele yüksele bir yere bakıyor ve bana bir şey göstermeye çabalıyordu... "-Babaa, baba... O ne?.." ..... Gösterdiği yer yumurtacının tezgahı... Sarı ya da beyaz küçük yuvarlaklardan oluşan yığınların arasında özellikle bırakılmış geniş bir boşluk var, ve boşaltılmış yumurta kartonlarından birinin üstüne büyücek bir yumurta konmuş... Ama bu,,, düşündüğünüzden biraz daha büyük!.. Biraz daha... Biraz daha... Azcık daha, hahh, işte aşağı yukarı o kadar falan!.. Eğildim kulağına doğru, ve; "Senin kafan kadar var, değil mi, dedim... Hatta galiba daha da büyük..." "Ne ki o?.." "Devekuşu yumurtası. Hani görmüştük ya Kuzuluk'ta, küçük bir pisiyi gagalamıştı... İşte onların yumurtasından..." § O sıra bir adam gelip, benim merak ettiğim şeyleri sorunca satıcı anlatmaya başladı: "Yenir tabii... Çok kişiyi birden doyurur... Ama kırması çok zor... Yemek için değil, saklamak için alıyor bunu alanlar, süs için yani... Bir de bulunduğu yere örümcek girmiyor... Büyük camilere koymuş ya atalarımız, o yüzden hiçbirinde örümcek olmaz ya... Bunun fiyatı 250 milyon lira... Evet, biraz pahalı... Yemek için şunlardan alacaksınız, tavuk yumurtalarından!.." § (Yukardaki yazı oraya kadardı. Bitti... Ben mi? Almadım tabii!.. Kendi örümceklerimi kovalarım ben... 250 milyona senin örümceklerini bile kovalarım!.. Bundan sonrası, yani aşağıda okuyacaklarınız "filmin" ikinci yarısı... Hadi bakalım; sesleri kesiin, ışıklar sönsün!..) ..... Ben, kendim hakkında çook söz duydum. Bunlar; "Dünyanın en iyi yazarı" olduğum ile, "Bir tek yazımın dahi okunmaya değer olmadığı" çizgisi arasında gidip gelen çeşit çeşit sözlerdi... Üzüldüm mü deli gibi?.. Yooo!.. Sevindim mi çılgın gibi?.. Yooo!.. Üzülmediğim ve sevinmediğim konusunda doğru mu söylüyorum peki?.. Kesinlikle evet! İyi de, niye üzülüp sevinmiyorsun bu laflara?.. Çünkü ben... Çünkü ben, üç aşağı beş yukarı kendi "ESER"lerimi tanıyorum... Çünkü ben, dönüp arkama bakıyorum... Çünkü ben biliyorum ki; bir standardım var... Standardımın da rengi bellidir... Sertliği bellidir... Ortalama büyüklüğü bellidir... Hatta, içindeki akının ve sarısının oranı bile bellidir!.. Öyle değil mi?.. § Devekuşununki kadar sert, devekuşununki kadar büyük, devekuşununki kadar dayanıklı; ama bedeli ödenip alınamayan, alınsa da kıyılamayan... Kıyılsa, feda edilse kabuğu kırılıp içi açılamayan... Yani, istesen bile kolay kolay yenilemeyecek bir yumurta yapmak benim mecburiyetim değil!.. Benim yumurtam "çıt", kırılmalı... Ohhh!.. Benim yumurtam "cozz", pişmeli... Oohhh!.. Benim yumurtam, bir an evvel; insanların midesine inmeli, damarlarında gezmeli... Ve ardından onların gözlerinden bakmalı, elleriyle tutmalı!.. Ooohhh!.. § Benim yumurtam... Benim yumurtam, insan olan her yerde bulunmalı; kıymeti bilinse dee, bilinmese de... Bir yumurta, protein konusuna yıllarını vermiş bir gıda profesörüne daha mı fazla yararlıdır; yumurtanın "y"sini bile söylemekten aciz bir bebekten?.. -Hadii, soruya bak şimdi?.. -Ama, doğruu!.. ..... İnsanın "yumurta" yediğini bilmesi önemli tabii ki... Ama yumurtanın; "yiyenin neresine gideceğini" bilmesi, galiba biraz daha önemli!.. Veya şöyle de diyebiliriz; Kimin ne dediği çok mu önemli yani; sen veya ben, ne yaptığımızı, ve niye yaptığımızı bildikten sonra! § Rahmetli annem, (bizlerden biraz daha evvel gidinceye kadar öbür âleme) hep şöyle derdi: "Evlâdım!.. Miktarı belki çok, ama bir kere yaptığından; miktarı az da olsa sürekli yaptığın hayır çok daha iyidir ve övülmüştür..." ..... Allahü teala yavrularından ayrılmış bütün annelere rahmet eylesin... Ve bütün yavrulara "yumurtalar arasındaki farkı" farkettirsin!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.