Aslanlar bile inim inim inliyor; ki ter dökmeden, can yanmadan doğum olur mu? Bu coğrafya, nicedir çığlık çığlığa!.. Her damla ter, her damla kan birer haberci ve ayyuka çıkan feryatlar aslında bir müjdeyi haykırıyor: Bebek geliyor! Gün doğuyor... Biraz ter ve biraz yorgunluk ve biraz da gürültü olacak elbet! Dünya devridaimi sanki bir yumak gibi; karanlığın üstüne aydınlığı, aydınlığın üzerine karanlığı, iyiliğin üzerine kötülüğü ve kötülüğün üstüne de iyiliği sarıp duruyor. Aslında, "zıddı" kıymetli kılıyor, ismi geçeni. Bizler de, zıddımızla varız; biliyoruz ki başımıza sarılmış uzun gece artık nihayete eriyor ve asırlanmış kâbuslardan uyanıyoruz... Şafak, ufkumuzu istila etmiş olan karabasanları söküyor... Zaman artık, bizim için sabahı çağırıyor, salahı çağırıyor, ferahı çağırıyor, refahı çağırıyor... Zamanı iyi okuyanlar, bu mekânın sahibi oluyor... * Korktukları gerçekleşiyor: İşte, bir deviz!.. Doğruluyoruz!.. Ve kasten üstümüze yığılmış olan ne varsa, bizden ötelere kendi üzerlerine devriliyor... Sovyet birliği, Yugoslav birliği tarihe karıştı. Arap meltemi efiil efil esiyor. Çok yakında Avrupa ve sonra Amerika birliğinin başında acaba hangi fırtınalar kopacak? * Arka bahçemizin oğlanları Rumlar, İngiliz gemilerinde sahillerimize geçirilirken; "sizler tarihteki Greklersiniz" denmiş, onlar da kendilerini kahraman sanmıştı... İşte bu "piyonluk" görevlerinin akabinde kendilerine sayısız ada ve sınırsız taviz verilmişti. Şimdi artık, asalak bir Yunanistan'ı bize karşı beslemek Avrupa'ya zor geliyor. Ama böyle asalak yaşamak, Rumlara da artık zor geliyor! Onlar bizlerin İstanbul'dan ve Ege sahillerinden esnaf komşularımızdı, pek çoğu da iyi birer vatandaşımızdı. Şimdi artık bu pişman Rumlarla aramızda neden sınır olsun ki? Ve neden onlar da bizim paramızı kullanmıyor olsun ki? Müjde: Güneş doğudan yükseldikçe, karanlık elbette daha da batıya kaçacak!