...Yüzonbir

A -
A +

Eskiden, yokluk zamanıydı... Teyzelerden, sadece birinin adını "şekerli teyze" olarak söylerdi çocuklar. Mahallede, oyun oynanan sokaktan geçerken; zaman zaman bizleri sevindirmekten hoşlanan amcalar, dedeler ne kadar çok sevilirdi hepimiz tarafından... Gözlerindeki ışık bile başka olurdu böyle insanların; bir hareket veya nidayla herkesi çevresine toplar, ellerini ceplerine daldırırlardı... Avuçlarımız açık, gözlerimiz meraklı ve dirseklerimizle, küçük kuzular gibi itelerken biri birimizi; bir gün büyüyerek, işte böyle şeker dağıtan dedeler olmayı hayal ederdik... Şimdi varlık zamanı... Hepimiz ve neredeyse bütün çocuklar, ambara düşmüş fareler gibi; bitiremeyeceğimiz kadar yiyecekler içindeyiz... Neredeyse hepimiz, en azından birer defa, reklâmı yapılan hemen hemen her ürünün tadına bakıyoruz... Fakat... Şimdi de çok seviliyor bazı teyzeler-amcalar, nineler-dedeler... Şimdi de onların kendi sokaklarından geçmesini bekliyor küçükler-büyükler... Şimdi de bir hareket veya çağırışla çevresine topluyor herkesi ve ellerini ceplerine daldırıyor böyle kimseler... ...ve; Ümit koyuyorlar, açılarak önlerine uzatılmış olan avuçlara!.. Sevilmek; Ne zaman ne ikram edeceğini bilmektir... Sevmek; Cebinin bir yerlerinde, her zaman ama her zaman bir parça ümit taşımaktır! .....YÜZONİKİ Kalplerimiz yumuşacıktı; iyileşmek için ağlaşıyorduk. Eğilip sarsıldıkça, çalkalandıkça dökülen kaplar gibi; her secdede taşıyordu yaşlarımız... Şimdi ne dert-sıkıntı var içimizde, ne de sızacak yaş; secdede!.. İyileştikçe mi hastalandık... Yoksa hastayken daha mı iyiydik?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.