Yağmur yağıyor. Önce ışıldayan yapraklar, zaman geçtikçe üzgün çocuk dudakları gibi kıvrılıp, kuruyor... Dere olup akan ve göllerde biriken sulardan verilen ağaçlar önce seviniyor ama birazdan çiçekleri solmaya, filizleri kararmaya başlıyor... Ne oldu böyle? Yağmur rahmetti, neden can suyu olmuyor nebatata, hayvanata? Çünkü memleketin havası bozuldu! * Geçtiğimiz asır çok zordu, temiz kalamadı havamız! Rüzgâr savurdu, bulutlar topladı, yağmurlarsa havada ne varsa üzerine indirdi çiçeğin, böceğin. Yağmur gene yağdı ama içine karıştırılanlarla birlikte. Yağmur gene ıslattı ama artık onu içenler zehirlenmeye, kurumaya, yok olmaya başladı!.. * Bu durum neye benziyor, biliyor musunuz? Sapmışların yayınladığı özellikle de dînî kitapların insanlara bol bol ulaştırılmasına!.. Bunu yapanlar arasında şaşırmışlar olduğu gibi Müslüman olmayanlar da var! Peki acaba Müslüman olmayanlar, "İslâm dinini iyi anlatıyor" diyerek reklam edilen kitapları, özellikle de Osmanlı coğrafyasında basıp dağıtmak için neden çuvallarla para akıtıyor?.. Günah olduğu iyi bilinen meyhaneciliğin, kerhaneciliğin, kumarhaneciliğin inceliklerini açıklayan kitaplar bile kolay kolay kimseye dininden etmeyi beceremez... Ama dinin inceliklerini anlattığı söylenen pek çok kitap/yayın, insanları şuursuz hayvan sürüleri gibi kolayca sürüp din sınırlarının dışına itebilir!.. * İşte bu durum, içecek temiz suyu bulunmayanların hâline benziyor... Zehirli su verilen çiçeklerden daha şanslı değil ki zehirli kitap verilen çocuklar. Neredeyse cahilliğin nimet olabileceği dönemlerdeyiz! Mercimek seçerken gözlük takan anneler, kitabı körlemesine alıyor! Rahmet yağmuru dökülürken şemsiye tutan babalar, zehirlenmiş fikirler yağarken umursamıyor! Yağmur yağıyor da; acaba sevinelim mi, son asırda havamıza salınanları hiç düşünmeden?