Hani bazı futbol sahalarında ve büyük meydanlarda var: Elektronik reklam panoları... Kısa aralıklarla reklam değişiyor, ilgi artıyor... Önce bisküvi reklamı ışıl ışıl... Ardından otomobil... Şimdi İstanbul'un sıradan duvarları da bu elektronik reklam panolarına döndü... Sabah geçerken bakıyorsunuz bir partinin adayı gülümsüyor bütün sempatisiyle... Öğleden sonra bir başka partinin adayı yerleşmiş iddialı sloganlarla... Akşama kalmıyor, iki kat afişin üstüne diğer bir partinin elemanları kendi afişlerini asıyorlar... Ne için? Seçim kazanmak için... ..... Bir seçmen olarak bu çabalar beni ne kadar etkiler diye düşünüyorum bazen... Daha hızlı afiş yapıştıran ve bütün duvarları işgal eden bir aday, ilgimi ve oyumu kendine çekebilir mi? Bir düşüncem daha var, beni meşgul eden... Türkiye'nin tamamında, seçim propagandaları için harcanan bez, kağıt ve plastik malzemeler ne kadar yer kaplar acaba... Ve maliyeti nedir? ..... Yaşadığım sitenin çarşısındaki duvarlar da nasibini almış bu heyecandan... Ekmek almaya gittiğimde, durup seyrediyorum bana refah vaad eden suretleri... Duygusal milletiz... Ne yalan söyleyeyim; duruşu, bakışı, ifadesi samimi olanlar, başarılı olacaklarmış gibi geliyor bana... Bazıları Red-Kit dünyasındaki "Aranıyor" afişlerini hatırlatıyor... Bazılarının gözlerinde "dolar" işaretleri görüyorum; gülümsemeleri bile teyid ediyor... Bunlar benim fantezilerim elbette... Ama Recep Tayyip Erdoğan ve ekibine duyulan geniş güven ve ilginin altında, bu samimiyet meselesinin önemli bir yer tuttuğuna inanıyorum... Başbakanımız halktan biri ve hatta duruşu, yürüyüşü, sinirlenmesi, gülüşü "akraba" sıcaklığı taşıyor... Ekibi de öyle... Yani, bıkmışız "salon erkeği" tipli siyasetçilerden... "Bizden" havaları bile yetiyor gönlümüzü fethetmeye... ..... Gerçi geç oldu ama... Adaylara tavsiyem, fotoğraflarını acilen gözden geçirsinler... Vatandaşın sezgisi güçlü... Adamı, bakışı, duruşu, gözleri ele veriyor... Yoksa çok yakıcı bir soru herkesin kafasında; "Bir insan niye aday olur ki?" Hizmet içinse... İnanmam lazım...