Avucunun içinde radyo... Radyo kulağında... Ajans dinliyor. Kadıköy'de, eski iskeleye doğru yürüyor. Gerçek mi, rüya mı? Ne önemi var. Ben böyle bir sahne hatırlıyorum. Uzaktan seyrede seyrede, nedense yanına yaklaşmaya çekinerek, gittiği yere kadar takip ettim. Çünkü ben onun yanında çalışıyordum ve daha yeniydim. Çocuktum hatta... Soyadıyla müsemma, Genç Mahmut Amca... Bazı insanlar, isimlerinin yanındaki sıfatla özdeşleşir. O Amca'dır. Türkiye Gazetesi'nin ve bu gazeteye gönül verenlerin... 40 yıldır Mahmut Amcası... *** Dünyanın en sessiz insanı gibi gelirdi bana. Sesinin desibeli sabitti sanki. Sakin ve fakat otoriter... Otoriter ve fakat müşfik. *** Tasarruf gayreti bazen biz havai ve kendini bi halt zanneden gençlerin düşünceleriyle çelişiyordu ama... Yaşlandık, hak verdik. İş işten geçince... *** 1991'de... Evlenmemden bir hafta önce yanına çağırdı beni. Düğün hediyesi verdi: Çalar saat... Altında küçük bir not. Sabah namazlarında dua istiyordu bizden. *** Türkiye Gazetesi'nde birkaç on yılı devirenlerin (Mahmut Amca gibi) orada oluş sebebi "geçim temini" değildir. Aşktır... Bu aşkın 40. yılında Mahmut Amca'nın ellerinden öpüyor, uzun ömürler diliyorum. O çalar saat, ailemizin 18 yıllık tarihinde değişmeyen ve bozulmayan tek eşyadır. Aşkımız gibi başucumuzdadır. Huzurun vaktini gösterir hep. *** Türkiye Gazetesi'ni, gazeteden öte bir şey yapan... Yirmi beş yıl önce 30 bin satarken de, 1 milyon 200 bin satıp rekorları altüst ederken de ve bugün de... Çalışanların Ethem Baba, Mahmut Amca, Mustafa Asım Abi oluşları... Unvanların saygı ve korkudan çok muhabbet taşımaları...Türkiye Gazetesi'ni, gazeteden öte bir şey yapan... Aşk ocağı yapan yani...