Inanmak ve şüphe... İkisi arasında "akrebin kıskacında" kalmışçasına kıvranmak... *** Hırsızların "Hırsız vaar..." diye bağırdığı bir çağda... Karakolda pişmanlık terleyip boyun büken "klasik hırsız"ları özlüyor "mert" damarımız... Ceketini çıkardığı anda... Veya koltuğundan kalktığında... Cüceleşen... Ölümüne dostluklardan habersiz... Yüzdesel ve yüzeysel beraberliklerin kahramanları... Edebiyat için sınırsız malzeme olarak iştah kabartsa da... "İnsan" tarafımız, "gerçek kahraman"ların rol aldığı hikayelere aç... Hatırlamak için... Özlem gidermek için... *** Osmanlı kılıcının ucunda adalet götürüyordu gittiği yere... Utanmadan yargılıyoruz... Şimdi katliam ve zulümle tesis edilen "barış", nefesiyle bir öcü gibi kuşatıyor dünyayı her türlü mukaddese saldırarak... Munis bir şekilde anlamaya çalışıyoruz... *** Tarifini kaybediyor mefhumlar... Aşk nedir? Dost kimdir? Dürüstlük nasıldır? Ve fazilet? *** İnanmak ve şüphe... Huzur ve paranoya... Hırsızların "Hırsız vaar..." diye bağırdığı... Cenaze namazı mecburiyetinden caminin sadece avlusuyla tanışık... Ve ama "din"i tartışmak küstahlığındaki adamların kol gezdiği... "İtibar"ın alınıp satıldığı bir zamanda... Huzur aramak... *** Huzur, inanmak ve güven duymakla yaşanır halbuki... Gerçeği bulup teslim olmakla... *** Gelecekte bugünün adını koymak için tarihin bile işi zorken... Yaklaşan baharın hayaliyle teselli bulmak en doğrusu... Şüphe yok! Nisan'a az kaldı... ..... (Derken, bir "ilkbahar" haberi kor gibi düştü yüreğimize... Sevgili ağabeylerimizden birini.. bu gazetenin tarihi kadar eski ve değerli olan Erol Sevdi Ağabeyimizi kaybettik. Gözleriyle gülen, sesiyle muhabbet saçan, bize kimliğimizi hatırlatan nadide motiflerdendi... Sevgili arkadaşım Emin'e bakıp babasını hatırlamak tesellimiz olacak... Allahü teala rahmet eylesin.)