Bari plâkasını alsaydık!..

A -
A +

Uluslararası boyutta bir olayı, böyle bir yazıya giriş tümcesi yapmak olasılık kapsamında mıdır sonuçta bilmiyorum ama... Biz duyarlı (hassas) Türkçe inzibatları olarak, o cümleye bir girişirdik ki, manzarası değişiverirdi: Milletlerarası çapta bir hadiseyi, böyle bir yazıya giriş cümlesi yapmak imkân dahilinde midir neticede bilmiyorum ama... şeklini alıp, okuyucunun karşısına çıkardı... İkincisinin ses itibariyle daha şiirsel olduğunu kabul etmeliyiz. (Bu sel-sal eki de canımıza okurdu...) Burada yanlış yaptığımızı anlatmaya çalışmıyorum... Türkçe soysuzlaştırılıyordu ve elbette karşısında durulmalıydı... Durduk... Ama ne kadar işe yaradığı ortada işte... Yüzlerce kelime "rahmetli" oldu... Yüzlerce "ben bir aşk çocuğuyum" pişkinliğiyle sırıtan sözcüğe kavuştuk! Sevgili Mustafa Miyasoğlu ile hocalık yaptığı Güzel Sanatlar Fakültesinde buluşur ve oda arkadaşlarının sohbetine katılırdım büyük bir zevkle... O nefis kültür sohbetlerinin baş aktörlerinden biri Hilmi Yavuz'du ve mükemmel bir Türkçe ile konuşurdu... Ama kitaplarını okumaya başlayınca büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım... Konuşurken hiçbir "öztürkçe!" kelime kullanmayan ve hani bugün neredeyse Osmanlı Türkçesi diye anlatabileceğimiz bizim muhteşem Türkçemizi ustaca kullanan ve bize doyumsuz sohbetler yaşatan Yavuz, yazmaya gelince sanki hiçbir "Türkçe" kelime kullanmamak için özel gayret sarfediyordu... Böyle acayip bir dönem... Birileri o kelimeleri günlük hayatta tercih etmemesine rağmen yazarken ve ekranda kullanmak için yırtınırdı... Birileri de Türkçe yaşasın diye bayrak açmıştı... Sonuçta (neticede) birkaç yüz kelimelik sokak Türkçesine mahkum olduk... Şimdi onun da üzerinden "internet" Türkçesi geçiyor... Ve Cumhurbaşkanımızı hâlâ o renksiz ve kulak tırmalayan ve hatta sokaktaki insanın anlamakta zorluk çektiği "öztürkçe!" üslubuyla dinlemek, bana hazin geliyor... Hatta nostaljik geliyor... Halbuki taraflar o işleri çoktan bıraktı... Kalan sağlar hepimizindir... ..... Şimdi sadece Türkçe için değil, birçok hassasiyetimiz için durup düşünmek zamanıdır... Siyah-beyaz tek kanal günlerine gidip gözlerinizi kapayın... Ve ailece televizyon seyrederken nelerden rahatsız olurdunuz bir düşünün... Bir öpüşme sahnesi çıktığında bütün aile fertlerinin "dumur" olup, Nasrettin Hoca fıkrasındaki gibi çatal kaşık sesi çıkardığı ve ama kokusuna mani olamadığı hallerimizi hatırlayın... Ne oldu? Şimdi, çocuklara izah etmekte zorlandığımız reklamlara gülüp geçiyoruz. O reklamda, kaçan hatunun, muhtemelen tercihini yapmakta zorlanan adamın karısı olması lâzım gelir ve ama karısı ise neden kaçıyor? gibi aptal tartışmaya bile kimse tenezzül etmiyor artık... Çağdaş mı olduk? Yoksa bu milletin "mahrem"i mi kalmadı? ..... Bize bir TIR çarptı muhtemelen... Bir de plâkasını alabilseydik!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.