Huzur ve keder arasında bulunduğumuz yeri, hayata nereden baktığımız tayin eder... Her ne hali yaşıyorsak, o halin içinde, bakış açımıza göre bize huzur veya keder getirecek bir derinlik bulabiliriz... Varsayın ki, dünya yıkılmış, bin kötü haber üst üste gelmiş... Ama hayattayız ve bir şeyleri düzeltme ihtimalimiz var... Varsayın ki, dünya bir çiçek bahçesi olmuş gönlümüze ve her haber bir müjde adeta... Ama ölüm var ve "güzel bir son"un garantisi yok! Hazır şimdi bayramken... Ve her şeye rağmen bu mübarek günlerin huzuru içindeyken... Hayata durup bakmak ve zihnimizde darmadağın olmuş gündelik telaşları derleyip toparlamak için iyi bir fırsat... ..... Hayat... Ve bayram... Önceleri birkaç gün öncesinden başlayan tatlı bir heyecan... Öpülecek eller... Bayram harçlıkları... Sonra... Arada kalırsınız... Birkaç el öpersiniz ama; harçlık veren olmaz... O kadar hevesle beklenen "büyüme"nin, tek işe yaramadığı zamandır bayram... Ve sonrası... Öpülür elleriniz; harçlık verirsiniz... Hani hayat üç gündür ya alt tarafı... Kaçıncı günde olduğunuza siz karar verin... ..... Bu bayramın adı "Ramazan"dır... Mübarek bir ayı idrakin ardından bahşedilmiş bir bayram; Ramazan Bayramı... Evet; çocuklara şeker de verilir... ..... Ve bayram, kabir ziyaretleriyle, geçmişe uzanılan bir huzur yolculuğudur... Yaşama sevinciyle, ölümü kabullenişin birbirine en çok yaklaştığı ve yakıştığı zamandır... ..... Üçyüzaltmışbeş gün içinde, hangi sabah kahvaltısı bugünkü kadar lezizdir? Bu sabah kahvaltısını böyle "güzel" yapan, bir aylık özlem midir? Yoksa sofrada biraz daha kalabalık oluşumuz mu? ..... Pide, hurma ve güllaç her zaman bulunabilmesine ve her zaman güzel olmasına rağmen, neden sadece ramazanda ekstra lezzetlidir? ..... Hayatı sadece matematiğin penceresinden değerlendirmeye kalkarsak, keder çizgisinden kurtulamayız... Çünkü ekstra lezzetler, matematiğin iflas ettiği köşelerde saklı... ..... Ramazan Bayramınız mübarek olsun...