Beş kuruş!

A -
A +

Geçtiğimiz günlerde Gazanfer Özcan'la İstanbul üzerine sohbet ettik. Cihangir'de doğduğu evin hâlâ ayakta olduğunu söyleyince garip düşüncelere daldım... Yüzelli yıllık bina... Yakın zamanda gidip gördüğünden bahsetti. Ne büyük zenginlik... Kaçımızın doğduğu ev hâlâ ayakta... Ve gidip görebiliyoruz? *** Ama asıl önemlisi şu cümlelerdi: "Benim babam ayda 35 lira alırdı. Yedi lira ev kirası veriyorduk. Üsküdar'da bahçeli bir ev üstelik. Çarşıya indiğimiz zaman, koca küfe beş kuruşa dolardı. İstikbal endişesi yoktu kimsede, her şey güllük gülistanlık, mükemmeldi." *** Ve bir başka anekdot doktor bir arkadaştan... "Sağlık için yapılacak tek şey, taş devri diyetine dönmek..." Nasıl yani? "Canım, tabii olanı yiyeceksin. İşlem görmemiş. Hayal et; bul..." *** Biz şimdi, geldiğimiz noktayı medeniyet olarak adlandırıyoruz ya... En komiği bu... Yaşamaya vaktimiz yok... İhtiyaçlara yetişemiyoruz. Sağlığımız yerlerde... Akla gelen her şey çok hızlı tüketildiği için, hayatımızla beraber, geçmişimizi de tüketiyoruz... Anıları canlandıracak mekânlar kayıp... Bırakın evi, sokağı, şehirler kaymış durumda... Semt yok, site var... Ev yok, blok var... Şehir yok... Kent var... Kent; teneke gürültüsünden kelime... Pardon sözcük... *** Bakkalın hayatımıza kattığı, zenginlikti... Süpermarketlerde ne kadar fakir olduğumuzu anlıyoruz... Bu dayanılmaz ıstırabın farkında değiliz; sebebini bilmediğimiz karamsarlıklara, çöküntülere "prozac" uygulanıyor... *** Bin çeşit deterjan, bin çeşit gazlı içecek, bin çeşit şekerleme... Elmanın, karpuzun, domatesin çeşitleri birer birer katledilmiş; yerlerine konan çekirdekleri kısır, tek tip lezzetsiz, hormonlu/ imalat sebze ve meyveler... *** Artık beş kuruşa küfe dolmuyor... Ve bu pahalı hayat beş kuruş etmiyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.