"Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam, Gezdirsin boşluğu ense kökünde! Ve uçtu tepemden birdenbire dam: Gök devrildi künde üstüne künde..." N.F.K. Uyandım... Ölüme bir adım kala, yanlış yaşadığımı fısıldadılar... Ve "yeniden başla" dediler. Kimseler yoktu. Kepenkler zamanı yırtarcasına açıldı... Vitrinler boştu... Kimsesiz şehrin kimsesi olarak, koşturdum deliler gibi sokaklarda... Peşimde bir dünya yokluk vardı... Yıkıldı yıkılacak bir duvara yaslandım soluk soluğa... Gökyüzü karanlıktı... Gökyüzü karışıktı... Gökyüzü gökyüzü gibi değildi... Güneşi aradı gözlerim... Kapadım... Huzurun ve apaydınlık sabahların beşiği yatağımı düşündüm... Dost insanları düşündüm... Dost insanlar? Yoktu... Olmamıştı... Güneş de yoktu... Gözlerimi açtım... Rüya değildi... Yürümeye başladım... Anlam yoktu... Ya sigara? Bir dost gibi tutunduğum ve yanımdan eksik olmayan sigara ? Yaktım... Geçtiğim her kapı peri masallarındaki gibi sallandı gıcırtıyla... Korkmadım... Ürpermedim hatta... Anlamsızlığı bulmuştum çünkü... * * * Ama ne olacaktı? Veya ne yapmalıydım? Derin bir nefes çektim sigaramdan... Bu boş sahne, tozlu dekor, kimsesiz salon, oyun olmayınca ne işe yarardı? Hem oynayan, hem seyreden olamazdım... Bir şey eksikti... Hayır! Her şey eksikti... Veya sadece ben fazlaydım... Bir yerlere varmalıydım... Bir şeylere benzeyen bir yerlere... Bir şeye benzeyen her şey ayağıma takılmadı mı? Beynimin içi... Beynimin içinde dolaşıyordum sanki... Kaçmaya başladım... Sokaklar geçtim... Caddeler geçtim... Şehirler geçtim... Kendimden geçtim... Her şeyi arıyordum... Bulduğumu zannettiğim; ama olmayan... Veya bir zamanlar kaçtığım her şeyi... * * * Bir kâbusun hikâyesi bu... Uyandığınızda hiçbir şey hatırlamazsınız... Derin bir üzüntü, ağır bir yorgunluktur arta kalan...