Bir kitap çok macera

A -
A +

Ne yalan söyleyeyim, bendeki kitap merakında, okumakla biriktirmek atbaşı gidiyordu. Okunması gereken kitapları edinmek de, okumak kadar cazipti. Bir zamanlar eski gazeteleri biriktirir satardık ya, sokaktan geçen eskiciye... İşte bir gün böyle bir alışveriş esnasında, el arabasındaki kitaplar dikkatimi çekti. Nereden bulduğunu sordum... Bazen eski gazetelerin arasından çıktığını, bazen öylece eski kitapları kiloyla satmak isteyenlerden aldığını söyledi. İnceledikten sonra birkaç tanesini ayırdım ve bana satmasını söyledim... Sıkı bir pazarlıktan sonra aldım... Tam gidecekken durdu, "Sana bir şey söyleyeyim mi" dedi. - Bizim depoda o kadar çok ki. Asıl oradan al. Hem de ucuza gelir... Adresi istedim hemen ve ondan sonra ben bir çöplük kurdu oldum... Etrafı yüksekçe sayılabilecek duvarlarla çevrili, içinde küçük bir baraka, yarısı tenteyle kapalı, yarısı apaçık bir bahçe... Eskicilerin kiloyla topladıkları gazeteleri getirip devrettikleri toptancı... Konuşmayı sevmeyen asık suratlı adam zorluk çıkarmadı... Bahçenin neredeyse yarısını kaplayan eski gazete yığınlarını göstererek; "Git bak... Çok dağıtma..." dedi. Tam bir hazine avcılığı... Toz, toprak, kimi yerler ıslak... Rutubet ve çöp kokusuyla karışık... Ama benim burnum daha çok kağıt kokusunu, o büyülü kokuyu alıyordu. Yirmi yıl önceydi ve doğrusu yeterince iyi bir seçici değildim tabii. Belki de çok değerli kitapları, fazla yıpranmış veya kirlenmiş diye bırakmışlığım olmuştur. Değerini anlamamışımdır. Orada saatler geçirirken, bir yandan ayıkladığım kitapların macerasını düşünürdüm... Acaba ne zaman satın alındı? Kim aldı? Hangi duygularla ve hangi tutkuyla? Sonra ne oldu da birileri eskiciye vermeye kıydı ve bu çöplüğe düştü? Yazarını düşünürdüm. Kitabını burada görse, ne hissederdi diye... Oradan seçtiğim kitapların bana yaşattığı ekstra manevi haz bu olurdu; kitabın onurunu kurtarmak! Bir de Tahsin amca vardı. SSK Hastanesinin bahçe duvarının kenarına ikinci el kitap sergisi açardı. Yolumun üstü. Kadıköy'e gitmek için her gün önünden geçtiğim... Kitapların arka sağ alt köşesine, üzerine daktiloyla fiyat yazdığı küçük etiketler yapıştırırdı. Üç-beş seçerdim. Toplardım. Yekûnu üzerinden bir indirim daha yapardı. İtibarlı müşteriydim. Öyle ki, bana kitap ayırırdı. Neleri alacağımı tahmin ederdi. Yeni gelenleri, benimle aynı heyecanı paylaşarak gösterirdi. Aradan yıllar geçti. Göztepe'den karşıya, Fatih'e taşınmıştım... Bir gün telefon çaldı. Karşımdaki ses ismimi söyleyerek, kendini tanıttı: - Ben Göztepe'den kitapçı Tahsin'in oğluyum. Babamı kaybettik. Evrakları arasında kartınızı buldum. Birçok kitap var elden çıkaracağımız. İlgilenirseniz gelin. Demek ki birçok kitap, ikinci sahibini de kaybetmişti... Gidemedim, içimde hâlâ yaradır. Olmadı işte... Bir kitap çok şeydir... Çok maceradır... Şimdi raflarımdan rastgele çekip aldığım bir kitabın, içindeki macera kadar, dışında da bir macera var bana ait olan... Ne zaman almışım, nereden almışım, nasıl ve neden almışım? Okudum diye nasıl atarım onları veya "işi bitti" gözüyle bakarım? Onlar bana ait... Bana ve benim macerama...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.