Bi halt göremezsin. Gördüğünü sandığını da zaten anlayamazsın. Ama maalesef oradan bakmanın kibri, insana hem gördüğünü, hem de anladığını zannettirir. Tanzimat'tan beri şikayet ettiğimiz sözde aydınların modern versiyonları ürüyor şimdi... Entel dantel dolaşıyorlar hayatın sırrını çözmüş hallerde, "hoşgörü"lü hümanist adamcıklar... Halbuki yapılan Doğu'nun ahlakını almadan, Batı'dan çözüm üretmektir kimliğine ihanet ederek... O zaman mızrağı çuvala sokarsın işte. İmam kızını "gavur!"a verir. Ne olacak ki..." Gavur!" kızı almakla aynı şey gibi görünür. Kiliseye teslim edersin imanını; sevgi, barış, kardeşlik türküleriyle. Sana gaz verenlerin yamyam çığlıklarını duyamayacak kadar sağırsındır. Filmi boş verin. Parayla satın alınan atraksiyonların bolluğu, kınayı bol bulanın icraatına benziyor. Filmin yarısını helikopterden seyrediyorsun; helikoptere verilen para dokunmuş demek ki, karşılığını alalım istemişler. Yapılamaz zannedilenleri lüzumsuz ve sert eleştiri riskine rağmen Cem Yılmaz yapıp bir kenara koydu zaten. Uzay'a da gittik. Eski çağlara da... Fakat itikat noktasında fesat çıkarmak için "ekşın"a sarılmak çok ucuz olmuş. Şimdi asıl önemli olan bu filmin diyalogcuların bugüne kadar açıkça söyleyemediği niyetlerini ağzından kaçırmış olmasıdır. Veya diyalogcuların açtığı yolda nelerin yeşereceğini göstermiş olmasıdır. Sırayla hallediyorlar her şeyi. Tesettürü, içkiyi, zinayı... Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamayı... Hani var ya klişe; her haltı yersin ve fakat kalbin hep temizdir. İşin kötüsü, ya onlar gibi olacaksın... Ya da... Ya da onlar gibi değilsen ne olduğunu da tarif ediyorlar orada; vahşi ve kaba adamsındır. Sözde din adına insan öldüren beyni yıkanmış canlı bombasındır. *** Hay Allah... Basit, sıradan, fukara, gelenekçi bir "yerli" olarak haddimi aşıyorum yine... Anlamadığım işlere burnumu sokuyorum... Sokarım! Üç kuruşluk insanlar benim bin küsur yıllık "Ehlisünnet Müslüman Türk" duruşuma yan bakarsa... Karınca gibi olurum icabında; işe yaramasam da tarafımı belli ederim yangına damla taşıyıp... Çünkü evrenselliğin ve hoşgörünün tarifini New York'tan değil, Fatih'in Bizans'ı yıktığı günün aydınlığından alırım...