Yıllar önce bir partinin milletvekili adayları TGRT Haber Merkezine ziyaretimize gelmişti. O partinin o güne kadar aldığı oy oranı binde küsurlarla ifade edilen küçük bir orandı... Adaylar heyecanla projeler anlatıyor ve arada "Biz iktidara gelince..." diye başlayan cümleler kuruyorlardı. Dayanamadım ve seçim barajını da hatırlatarak, "Yahu siz gerçekten iktidara geleceğinize inanıyor musunuz?" diye sordum... Yüzüme, gazeteci olmama rağmen dünyadan haberim yokmuş gibi küçümseyerek baktılar ve "Bu sefer kesin..." dediler... Siyasetin enteresan bir büyüsü var... *** Fevzi Kahraman Beyefendi siyasi hatıralarından bahsederken bir gün demişti ki; "Siyasette insanın kendisi, etrafı ve şartlar öyle havaya sokar ki, küçücük bir ilçede delege olmana rağmen, bütün ülke seni bekliyor zannedersin..." *** Peki hayal kırıklıkları ne olacak? Lacivertleri hazırlamışsın... Danışmanlarını tespit etmişsin... Ankara'nın mutena semtlerinde ev de bakmışsın... Hatta işe alınacak ve ihya edilecekler / pardon projeler ve hizmetler listesi bile yapmışsın... Ve fakat sandık siyasi hayallerinin tabutu olmuş! Bu ihtimal "Bu sefer başka... Bu sefer kesin..." duygusunun altında ezilip kalmış, kimse görmüyor... *** Seçmen havaya girmiyor ama... Çünkü oy vereceği günün akşamı seçmeni muhteşem bir maaş, kıyak bir emeklilik imkânı ve ışıltılı sosyal haklar beklemiyor... Saçmen sofrasını, huzurunu, evladını düşünüyor. Gerçekten ülkesini düşünüyor... Ve seçmen sandığa gidince, eğer vicdanını gizli bir pazarlığa kurban etmemişse, oy vereceği partiyle ilgili iki şeye bakıyor: 1- Bugüne kadar ne yaptı? 2- Bugünden sonra ne yapabilir? *** "Bu sefer"in, önceki seferlerden farkı yok... Dünya'ya ve Türkiye'ye bakıp... Bir elimizi vicdanımıza koyup, diğer elimizle oy vereceğiz. Reklâmların kalitesi yükseldi... Yapım şirketlerini tebrik ederiz... Ama o kadar...