Bülbüller boyun bükmüşlerdi... Gülizâr işgâl ve tehdit altındaydı... Kendini "bülbül"e benzetmiş bir hain karga, bütün gülleri ve en güzelini sahiplenmiş, bahçeyi de boydan boya tel örgüyle çevirmişti... Yakın dallara konan garip bülbüller, rüzgâra dua ediyor, sevgilinin kokusuyla avunmaya çalışıyorlardı... *** Ya güllerin hali? Uzun zaman karganın bülbül olmasını beklediler... Ama... Olmadı... *** Bülbül gülü terk etmez, ama kargayı da kovacak yaratılıştan mahrumdur... Gülün hüznü, bülbülün yarasını kanatır; sadece o... *** Bu tür masallar boşuna söylenmemiş... Boşuna yazılmamış... Teknoloji nereye giderse gitsin, insan doğuyor, seviyor, âşık oluyor ve illaki ölüyor... Hüzün ve muhabbet, aşk ve ayrılık teknoloji marifetiyle değiştirilebilecek duygular değil... Gerçek olan da bu... Yüreğinizdeki yani... Ne taşıyorsanız orada; o... Gerçek olan o... *** Hazindir... Tarih boyunca merhametle, ihanet hep yan yana durmuş... Hal böyle diye, merhametten de vazgeçilemez ki... *** Şimdi düşünün... Bir gün mutlaka öleceğinizi bilerek düşünün... Siz hangi bahçedesiniz!.. Ve nesiniz? Ve tarihe gerçekleri masal diye kaydedenler, sizden nasıl bahsedecek?... *** Gül bahçeleri dikenli tellerle çevrildiği sürece, yeni masallar söylenecek... Merhametle ihanet yine yan yana duracak... Ve belki... Kargaların, nasıl yedi başlı ejderhaya dönüştüğünü anlatacağız... Belki...