Bir gün geliyor... Gözünüzü kapatıp aşina çehreleri düşününce... Göçüp gidenlerin, yaşayanlardan çok olduğunu hissediyorsunuz. *** "Kira evi" deyip üç kuruşluk tadilata bile kıyamazken insan oturduğu yer için: "Nasıl olsa çıkıp gideceksin; mülk senin değil..." Bıkıp usanmadan hayatın bütün duvarlarını yıkıp, yapıyor... Yıkıp yapıyor... Bir saray inşa ediyor sözüm ona asla göremeyeceği... Başkasının evi için para harcamak ve kiradan düşmemek... Veya kazık kakmak dünyaya... *** "Bir bu kadar daha yaşayabilir miyim?" sorusu, sarsıcı ve ama gerekli bir sorudur. Haberleri ve tartışma programlarını izlerken, sürekli görmekten fevkalade sıkıldığım tiplerin bu soruyu sorup sormadıklarını merak ederim hep... Burunlarından hırs soluyan, gözlerinden nefret akan... Siyasetçi, gazeteci, aydın, hukukçu, bilmem neci vs... Hepsi değil tabii... Ama... O kadar çok ki... Hepsi gibi geliyor insana... Yakalarına yapışıp, "Bir bu kadar daha yaşayabilir misin? Haklı olsan ne olur, haksız olsan ne olur?" diye haykırmak... Biliyorum işe yaramaz... *** Sevmediği yönetim gitsin diye, kendi takımının yenilmesinden mutlu olmayı futbola özgü bir ahmaklık sanırdım... Ömürlerinin yarıdan fazlasını tüketmiş ve bilgelik makamında olması gereken birçok insanın, sırf istemedikleri yönetimin gitmesi için, halkının fakirleşmesini, halkının acı çekmesini isteyebilme ihtimali beynimi bulandırıyor. *** Bir gün geliyor... Gözünüzü kapatıp aşina çehreleri düşününce... Göçüp gidenlerin, yaşayanlardan çok olduğunu hissediyorsunuz. İşte o zaman, gökyüzünü seyretmek, maydanoz yetiştirmek, yağmura sevinmek her şeyden daha anlamlı görünüyor...