İtiraf edeyim; başlığı eğitim, kültür, okumak vs. gibi doğrudan mesaj işareti kelimeler taşıyan ve hemen arkasında ahkam kesmeye durmuş bir silüeti barındıran yazılardan oldum olası uzak durdum... Eğitim sistemimiz berbattı... Muhtemelen o kadar berbat oluşunda kasıt bile vardı... Okumuyorduk; evet doğru ve çok fena bir durumdu... Kültürümüz her geçen gün biraz daha dejenere oluyordu; yabancı tesirlerin istilası altındaydık... Bu içerikteki yüzlerce toplantıda, yüzlerce insan dinledim biraz da işim icabı... Heyecana kapılıp da, "Tamamdır. Türkiye'de bir şeyler değişiyor" diye yumruklarımı sevinçle sıkamadım... Biraz da argo tabirle -ve ama tesiri inkar edilemez- "geyik muhabbeti"ni aşamadı o konferanslar, toplantılar ve paneller... Hele sonuçlarına bakarsak bugün... Kaç arpa boyu kımıldamışız anlarız. Üstelik ileriye doğru mu, geriye doğru mu belli değil... "Egitim-Bir-Sen" bir araştırma yapmış. Bu araştırmanın sonuçlarına göre, öğretmenlerimiz yeteri kadar okumuyormuş. Bu araştırma bana maalesef o toplantıları ve beyhude tarzımızı hatırlattı. Şimdi oradan bir iki cümle alıyorum: "Bir zamanlar toplumun en aydın kesimi olan öğretmenler için iç açıcı bir tablo değil bu. Bunun için bugünden itibaren öncelikle öğretmen dostlarımız kendileri okumalı, ardından da öğrencileri okumaya yönlendirmelidirler. Öğretmen çok okuyan ve okutan olmalıdır." Hadi ya... Vay anasını... Etmeyin, eylemeyin... Sıradan, basit, on binlerce kez tekrar edilmiş laflar veya sözüm ona tespitlerle havanda su döversiniz sadece... Doğruyu söyleyin. *** Devlet okullarımız içler acısı... Özel okullarımız ticari birer işletme olarak "marka" olma telaşında... Verdiği eğitimin, taşıdığı değerlerin gücüyle "marka" olmuş eğitim kurumumuz kaç tane? Tanıştığınızda mesleğini "öğretmen" olarak deklare eden muhatabınız için, içinizde hangi duygular uyanıyor... "Allah kolaylık versin... Nasıl geçiniyor... Zor iş..." duygularıyla başlayan iç sesler, öğretmenliğe iltifat ve hayranlık cümleleriyle teselli olarak dış ses haline geliyor. Kız babaları için "öğretmen" damat adayı ne kadar şanslıdır; düşünün... Geçen gün televizyonda Erkin Koray sözetmek istemediği bir konu olmasına rağmen çocuğunu okutmayışını, "Eğitimcilerin aldığı maaşlar ortada. Onlara emanet edemezdim" diyerek açıklıyordu. Var mı itirazı olan? Öğretmenler kitap okumuyormuş... Eğitimcilerin sendikası, en azından gurur yapıp belki de, işin ekonomik kısmına değinmemiş... Devleti on yıllardır hortumlayıp, yaşadıkları hayatla ekrana magazin olanların haksız kazançlarının yükü iliklerimizi kurutmasaydı, öğretmenlerimize de, polislerimize de, hakimlerimize de hak ettikleri maddi değeri verir, toplumsal çürümenin önüne geçerdik... Okumak gerçi salt parayla olan bir şey değil ama... Okuyan toplumların zengin olduğu... Zengin toplumların da çok okuduğu bir gerçek... Oralarda gençler için "öğretmenlik" de, beşinci tercih bir iş değil... Birkaç idealist öğretmen ne olur itiraz etmesin, bizim ilk tercihimizdi diye... Genel manzaradan bahsediyorum...