1974... Sokağın tek televizyonu karşısında kadınlar toplaşmış, ağlaşıyorlar... Siyah beyaz ekranda "Kıbrıs Çıkartması" görüntüleri... Karartma günlerimiz... O günden beri "vatan uğruna" can verenlerle, can verenleri sağ dönsün diye bekleşenlerin manzarası hiç değişmedi. Şehitlik de, gazilik de, kahramanca geri dönmek de gözü yaşlı ana-babaların göğsünü kabarttı hep. *** O ana babalar... Sokaktaki vatandaşlar yani... Gündelik hayatında, tenceresinin kaynaması için rızkının peşine düşen... Enflasyona direnen... "Hökümete", "Dövlete", "Üniformaya" sorgusuz sualsiz saygıyla boyun eğen... Kendi kendine kaldığı sürece "sabır" ve "şükür" arasında huzur soluyan... Şikayet etmeyen... O günden beri... Şahit olup şaşırdığım... Şikâyetsiz... Kimi zaman "koyun sürüsü psikolojisi mi?" korkusuyla telaşlandığım... Çoğu zaman, "asalettendir" düşüncesiyle övündüğüm... Benim milletim... *** Neden böyleyiz? Çünkü galiba inancımız... Yani bu hayatın geçiciliği, ölüm gerçeği ve sonrasında sonsuz mutluluk hayali, üç kuruşluk sıkıntıları elinin tersiyle itiyor... Dünyaya kazık kakacağını zannedenlerin, bu asil milleti "gütme" arzuları, bu asil millet tarafından kaale alınmıyor. Xxx Nalbur Mehmet Efendi, mahalle camisinin müdavimlerinden İhsah Abi, başörtüsüyle okuyamadığı için diplomasız kalan ama hayattan mezun komşu kızı, büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgili ve biraz da havai delikanlı Mert Ali... Onlar kaç kişi biliyor musunuz? Kaç kişiyiz farkında mısınız? *** Sabrımızı "göbeği kaşımak" zannediyorlar... Sonra sıçrıyorlar... La havle çekiyoruz... "Bidon kafalı" diyorlar... Yine sıçrıyorlar... Sayıyoruz, iki oldu diyoruz... Yine sıçrıyorlar bu sefer "post-modern" diyorlar... "Sanal" diyorlar... Ama biz saymayı biliyoruz! Çekirgeler bilmiyor...1974... Sokağın tek televizyonu karşısında kadınlar toplaşmış, ağlaşıyorlar... Siyah beyaz ekranda "Kıbrıs Çıkartması" görüntüleri... Karartma günlerimiz... O günden beri "vatan uğruna" can verenlerle, can verenleri sağ dönsün diye bekleşenlerin manzarası hiç değişmedi. Şehitlik de, gazilik de, kahramanca geri dönmek de gözü yaşlı ana-babaların göğsünü kabarttı hep. *** O ana babalar... Sokaktaki vatandaşlar yani... Gündelik hayatında, tenceresinin kaynaması için rızkının peşine düşen... Enflasyona direnen... "Hökümete", "Dövlete", "Üniformaya" sorgusuz sualsiz saygıyla boyun eğen... Kendi kendine kaldığı sürece "sabır" ve "şükür" arasında huzur soluyan... Şikayet etmeyen... O günden beri... Şahit olup şaşırdığım... Şikâyetsiz... Kimi zaman "koyun sürüsü psikolojisi mi?" korkusuyla telaşlandığım... Çoğu zaman, "asalettendir" düşüncesiyle övündüğüm... Benim milletim... *** Neden böyleyiz? Çünkü galiba inancımız... Yani bu hayatın geçiciliği, ölüm gerçeği ve sonrasında sonsuz mutluluk hayali, üç kuruşluk sıkıntıları elinin tersiyle itiyor... Dünyaya kazık kakacağını zannedenlerin, bu asil milleti "gütme" arzuları, bu asil millet tarafından kaale alınmıyor. Xxx Nalbur Mehmet Efendi, mahalle camisinin müdavimlerinden İhsah Abi, başörtüsüyle okuyamadığı için diplomasız kalan ama hayattan mezun komşu kızı, büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgili ve biraz da havai delikanlı Mert Ali... Onlar kaç kişi biliyor musunuz? Kaç kişiyiz farkında mısınız? *** Sabrımızı "göbeği kaşımak" zannediyorlar... Sonra sıçrıyorlar... La havle çekiyoruz... "Bidon kafalı" diyorlar... Yine sıçrıyorlar... Sayıyoruz, iki oldu diyoruz... Yine sıçrıyorlar bu sefer "post-modern" diyorlar... "Sanal" diyorlar... Ama biz saymayı biliyoruz! Çekirgeler bilmiyor...