"Akıllılar plan yaparken, deliler kaleyi fethetmiş!" diye bir söz var. İronik tarafı, mantıklı tarafından ağır bassa da çok zaman doğruyu gösteren bir önermesi var bu sözün... Konforlu, masa başı ve dijital gazeteciliğin mesleğin bütün hücrelerini sardığı günümüzde, gazetemiz gerçek gazeteciliğin dersini veriyor. Bugünün gazetecisi alışmış; ajanstan geçer, uydudan düşer mantığıyla gelişmeleri oturduğu yerden değerlendirmeye... Fakat şanslıyız ki Osman Sağırlı gibi gazetecilerimiz ve onların arkasında dimdik duran ve irade gösteren yöneticilerimiz var. Çoğu İstanbullu evinden işyerine gitmeye çalışana kadar, bakıyorsunuz Osman dünyanın öbür ucundan, Arakan'dan fotoğraf yollamaya, haber göndermeye başlamış. Gittiği yer tatil beldesi değil. İnsanlığın ve tabiatın en vahşi şartlarının yaşandığı yer. Herkesin kaçtığı yer... Gazetecilik akıllı adam işi değildi... Mesleğin dışındakiler, mesai kavramı olmayan, tehlike ve zorluklarla iç içe ve "zengin" de etmeyen bu işi yapanlara "deli" gözüyle bakardı. Şimdi bizatihi mesleğin orta yerinden bu performansı "delilik" sayıyoruz. *** Konforun beslediği korku ve endişeler, teknolojiye dayalı, pasif ve sinik bir hayat dayatıyor bize... Bu sadece gazetecilikte değil, her alanda böyle. Arkasından ise sessiz kalmak, göz yummak ve razı olmak gibi utanç dalgalarına esir oluyoruz. Bugün Türkiye'nin muhalefetsiz kalmasının sebebi, iktidarın cesaret ve basiret çıtasını muhalefetin idrakte zorlanacağı kadar yukarı çekmesidir. *** Osman Sağırlı ve onun arkasındaki yöneticilerimiz, cesaret ve basiret sergileyip mesleklerini icra ederken iki iş daha yapmış oluyor... Hem insanlığı "sessiz kalma" vebalinden kurtarıyorlar. Hem de meslektaşlarına "gazeteciliği" hatırlatıyorlar. Aynı çatının altında olmaktan gurur duyuyor ve teşekkür ediyorum.