Başbakanımız kendisinden emin. Korkusu da yok. Ve mütevekkil... Demokrasinin kuralları ve gerekleri çerçevesinde büyük bir teveccühle iktidara gelmiş olmalarına rağmen, "Biz millete bedel ödetmeyiz. Ödenecek bir bedel varsa biz öderiz" sağduyusu içinde... Fakat bu yaklaşım bizim "demokrasi" problemimizi çözemez. Sadece sağduyusu değil, solduyusu olanların problemini çözer. Ve bir işe yaramaz. Gecikmeye devam ederiz. O meşhur "çağdaş uygarlık" koşusunu en arkadan seyretmeye de... *** Mesela bizim bağımsızlık problemimiz yok. Son kertede ipin ucunun kaçtığını görürsek, ne kadar gevşemiş olursa olsun canımızı ortaya koyar tutarız. Çünkü bağımsızlığı istedik, istiyoruz. Bedelini de ödedik. Defalarca. Bağımsızlık için milletçe ölmeyi biliyoruz. Bunun karşısında kimse duramaz. Her şey olabilir. Bizi parçaladıklarını zannedebilirler. Hatta ellerinde bayraklarla meydanlarımızda dolaşabilirler. Kirli gemileri nazlı sularımızda görülebilir. Birbirlerine "Bu iş tamamdır" mesajları da çekebilirler... Her zamanki gibi biz "geç de uyanabiliriz." Ama uyanırız. Yetmiş milyonu son ferdi bitinceye kadar hangi silahla "yok" edecekler? Bir de bakarlar ellerinde balta, sopa, göğüslerinde çelik imanla saldırıya geçmiş birileri... Teknolojik oyuncaklarını bırakıp kaçmaya davranırlar. Biz bağımsızlığın bedelini ödedik. Bırakmayız. *** Adnan Menderes'i ilk sıralara yazacağımız bir liste hazırlayabiliriz "demokrasi bedelini" ödeyenler için... Ama biz ödemedik. Millet ödemedi. Ve bedelini ödemediğimiz bir şey için de "sahip" çıkma duygumuzu geliştiremiyor ve gösteremiyoruz. Tıpkı Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan'ın Aksaray'da söylediği gibi. "Atatürkçü Düşüncede Cumhuriyet ve Demokrasi" konulu bir konferans veren Prof. Ertan, "Cumhuriyete bedel ödediğimiz için sahip çıkıyoruz. Demokrasi için bedel ödemedik" diyor. Peki ya sadece vekilleri değil de... Milletin kendisi ortaya çıkıp "Ben demokrasiyi istiyorum. Bedelini de öderim" derse ne olacak?