Çiğ, çıplak ve arsız bir aydınlığın içinde... Bir kandil yakıyorum, içimi ısıtacak... İçinde eski bir mum; hatıralardan fitili... Bu aydınlığın içinde... Karanlığım... *** Yazılsa hikâyesi, "Bir serdengeçtinin ölümü" olur başlığı ihtimal... Ama yazacak bir akıncı yok; üzgünüm... *** Gerçekti; yaşadık... Sonra hikâye ettik... Şimdi masal gibi; anlatanı da, dinleyeni de olmayan... Lügatin sözlük olduğu zamanlarda öldü heyecanımız... Çiğ, çıplak ve arsız bir aydınlığa gömüldü ışığımız... *** Adımız vardı aynaya baktığımızda... Sabah ezanları gibi uzundu, derindi, çağıldardı aşkımız... "Bir lokma ve bir hırka"ya razıydık saraylarımızda... Ölümün tezgâhında dokunmuş şiirdik; sonsuzluğa müjdeli... *** Yazılsa hikâyesi, "Bir serdengeçtinin ölümü" olur başlığı ihtimal... Ama yazacak bir akıncı yok... *** Çiğ, çıplak ve arsız bir aydınlığın içinde... Bir kandil yakıyorum, içimi ısıtacak... İçinde sarı-eski bir mum; hatıralardan fitili... *** Şimdi kıyamet hüzünlü bir akşam ezanı okunur üstümüze... Bir İstanbul ararız, kırılgan hissedişlerimizi onaracak... İşgal yorgunluğunda, Fatih'ini sayıklar yedi tepesi... İstanbul... En fazla bir kubbedir artık: Serdengeçtinin kayıp türbesinde... *** Bir duadır sonsuzluğa, bu garip kandil... Gün gelir, gelir binlerce ebabil...