İzah etmek bilim adamlarının işi... Psikologların, sosyologların, tarihçilerin, din adamlarının... Çünkü "erkek olmak"la ilgili bizim toplumumuza nereden bulaştığı belli olmayan bir virüs var ki; "erkek ağlamaz", "erkek utanmaz" algısını yerleştirmiş beyinlere... Şöyle nasihatleri herkes bir yerlerden duymuştur: "Oğlum, kavga edeceksen, dayak yiyip gelme. Döv adam gibi, öyle gel..." Ve bu virüs "karakter zafiyetine" yol açmış olmalı ki, toplumda önemli bir "erkek güruhu" eksikliklerini bellerinde taşıdıkları tabanca ve bindikleri otomobiller veya imkanları varsa tuttukları korumalarla tamamlıyorlar... *** Din adamlarının dedim yukarıda; çünkü Sevgili Peygamberimiz gözyaşı döken bir Peygamberdir... Buna rağmen ağlamaktan utanmak neyle açıklanabilir? *** Toplumumuzda "kadın döven erkek" modelinin özellikle abartıldığını düşünüyordum. Nihayetinde 70 küsur milyon içinde her tür uç hadise elbette haber oluyor ve ekranlara yansıyor. Reyting kaygısı da bu uç örnekleri abartmak için uğraşıyor... Fakat iki polisin karakolda bir kadını (suçu ne olursa olsun ve o an ne söylemiş olursa olsun) dövmesi, bu düşüncemin yanlışlığını ortaya koydu. Bir "aciz"e kalkan el, o aciz erkek de olsa, kadın da olsa, hayvan da olsa, kırılsa yeri değil midir? *** Sonra bu haberin defalarca yayınlandığı kanallara bakıyorum da... (İyi ki de defalarca yayınladılar. Bu işin başka tarafı) Hepsi bol bol ağalı, kabadayılı, büyük patronlu diziler yapan, "toplumun" özeneceği "rol model" olarak benimseyeceği "arızalı karakterli" işlere yol veren kanallar... Biz kendi kendimizi bozuyor, sonra şikayet ediyoruz... "Aile" kavramını ısıtacak, bir arada tutacak, yüceltecek diziler, filmler iş yapmıyor... Belki dayak yiyen kadının hakkını aramaktan çok, acaba şiddet görüntülerinin reytingi mi cazip geliyor? Ben erkeğim. O görüntülerden utandım. Televizyonlardan utandığım gibi...