Evet absürt ama...Önce Haziranları ölçebilmeliyiz... Uzunluğunu, genişliğini ve derinliğini... *** Birbiri peşi sıra kafa karıştıran ve ama cevabını bulabilmemiz gereken bir çok Haziran sorusu var. Meselâ, geriye doğru kaç Haziran hatırlıyoruz? Şimdi zıpçıktı zekâlar "İleriye doğru Haziran hatırlanır mı ki, geriye doğru diyorsun" diye sokuşturacaklar... Olsun... Haziranlar çoğaldıkça, tahammül artıyor; bu gayet güzel... Kaç Haziran? Hatırlayabildiklerimizi inceden inceye kurcalayalım... Sonra birbirleriyle mukayese edelim... *** Okulların Mayıs sonlarında kapandığı bir dönem vardı mesela ve sonrasındaki Haziranlar upuzundu; her zamanki gibi otuz gün olmasına rağmen! Neler sığardı içine onbeş- onaltı yaşındayken... Bir günü bir ay gibiydi sanki bitmek bilmeyen... Kaç İstanbul turu demekti, saatler gece yarısını gösterene kadar... Heyecan demekti, aşk demekti, inanç demekti... *** Ufacık işler sığmamaya başlayınca o koskoca aylara... Adı sabır oluyor, tahammül oluyor, olgunluk oluyor... Halbuki içimiz yanarken, halimize bir kılıf bulmak bu... Ve sonra ne gereği var? Gerçeği itiraf etmek hoş değil. Ve ne zararı var adamlık ayaklarına yatmanın... Kısacık Haziranlarda... *** Önceleri günlerle hesaplaşır insan... Günler geçmez veya biz bir güne bir hayat nakşederiz sevdalarımızdan... Sonra aylar bir birini kovalar; algılayabildiğimiz şaşkınlıklar yaşarız ve ayaktayızdır hâlâ... Ve daha sonra mevsimlerin hızı baş döndürür; düşmemek için anılara tutunma zamanıdır artık. Anılar hem ayakta tutar, hem onlardan bahsetmek ve onlarla yaşamak sanal olarak genişletir zamanı... Öyle hissettirir... Derken yıllar... "Biz yavaşlıyoruz, zaman aynı zaman" demek zor gelir... Ve işte bir Haziran daha kapıda... Ve işte bir nadide parça daha koleksiyonumuz için...