Askere gitmek, "ne kadar önemsiz" olduğunuzu anlamanıza yarıyor; bu iyi bir ders. Mesela ben olmadan dünya dönmez sanırdım; dönüyormuş. Bulunduğunuz hayatın içinden çıkıp sıyrılmak, geride kalan hiçbir şeyi değiştirmiyor. Herkes her gün yaptığı şeyleri yapmaya devam ediyor. Aileden, mahalleden, işten ve özel hayattan yüzlerce kişi, "O şimdi asker" hüzünlerinde ve çaresizliklerinde "hasret" nöbeti tutmuyor. Hacı Bayram Veli hazretlerinin menkıbesindeki gibi, gerçekten ciğeri yanan ve çadıra giren "bir buçuk kişi"yi görüyorsunuz. Ama dönünce... Ders almak yerine hayattan... Herkes gibi "askerlik hatıraları" anlatıyoruz. Ve herkes gibi, herkes çok rahat yapmıştır askerliğini... Gerçekten askerlik yapan yok gibidir. Abartmak ve yalan söylemek. Sonuçta... O "bir buçuk kişi"ye ihanet... Yokluğumuzda arayan, varken unuttuğumuz... *** Kendimize bir alan oluştururuz; kahramanlığımızı kabul edenlerin bulunduğu veya bulunabileceği. "Kibir" en büyük günahken üstelik. Alçakgönüllülük tahtında yükseltiriz bazen de "muhteşemliğimizi". Ama mecburiyetler... Askerlik gibi... Kriz gibi... İşsizlik gibi... Kemirmeye başlayınca kağıttan kuleleri. Boyun büküp "vefa"ya destanlar yazarız; geçmişin karşılığını alamadığımız için. Hayatın yüzümüze çarptığı dersler ve kendi ihanetlerimiz aklımıza gelmez.