İstanbul'un sesleri vardır... Benzerlerini başka yerde duyduğum zaman, bana İstanbul'u veya İstanbul'un bir macerasını hatırlatır birlikte yaşadığımız... Ve sessizliği vardır... ..... Fatih'in sabah namazına uyandığı zamanki sessizliğiyle, Üsküdar'ın aynı vakitteki sessizliği farklıdır... Martı çığlıkları Kadıköy İskelesi'nin önünde farklı, Eminönü'nde farklıdır... Kanlıca da Boğaz'dır; Bebek de ama... Bir tarafta doğunun, diğer tarafta Batı'nın tefekkürü vardır. Atmosfere siner bu ayrıcalık... Tahtakale'deki de gürültüdür, İstiklal Caddesindeki de, ama aynı değildirler... Kokuları gibi... Yumun gözünüzü... Dinleyin... Ve sonra... Kokusunu almaya çalışın. İstanbulluysanız, nerede olduğunuzu anlarsınız... Veya oturun oturduğunuz yere ve kapayın gözlerinizi... Kadıköy'ü düşünün... Aklınıza gelen sesler ve hissettiğiniz koku... Kadıköy'e aittir... Üsküdar'ı düşünün... Farklıdır... ..... İstanbul bir şehir değildir o zaman, diğerleriyle kıyaslayınca... Birbirine yaslanarak Boğaz'ı ve Marmara'yı seyre koyulmuş en seçme şehirlerden müteşekkil bir ülkedir... Burada olan şeyler, başka yerlerde olan gibi değildir... Başka bir yerde bir köprü yapsanız, nehrin iki yakasını birbirine bağlarsınız... İstanbul'un köprüleri kıt'aları perçinler... Nesini, nasıl anlatacaksınız; İstanbul bu... Burada âşık olmak, başka yerde âşık olmaya... Burada yalnız kalmak, başka yerin yalnızlığına benzer mi? Veya İstanbul'un huzuru... Kıyaslanır mı? ..... Üstad'ın yâd edildiği bugünlerde, ondan bir parçayla noktalayalım: "Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. Ana gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyâr; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar..."