Bir ara istasyonda çalışan emektar hareket memuru gibiyiz... Arada bir düdük çalarız, kimsenin fark etmediği... Trenler gelir ve geçer... Trenler geçer ve gider... Yolcularını umursamayız... Bir ara istasyonda, trenleri seyrederiz... Günün birinde hatırlanıp hatırlanmayacağımız bile belli değil... Trenleri konuşuruz... Saate bakarız mütemadiyen... Telaşlanırız... Bekleriz... Gelirler ve giderler... *** Ramazan geldi ve geçti... Ardından bayram yaptık uğurladık; bitti... Yılbaşı da öyle... Yeni yılı yavaş yavaş eskitiyoruz... Sonra Kurban Bayramı... İşte üstünden günler geçti bile... Şimdi ne var? Hava durumu: Kar geliyor! Gelir ve geçer... Fazla kalmadı aslında; baharı bekleyeceğiz heyecanla... Çocuklar okulu bitirecek... Yaz tatili... Tatil hesapları... Taksitli, taksitsiz, ucuz, pahalı... Veya bütçe müsait değil; bu yıl tatilsiz... Yaz da gelip geçecek; görebilirsek eğer... Kimi ekspres; en fazla el sallarız arkasından... Kimi bir iki dakika durur halleşmek için; o kadar... *** Bir ara istasyonda hareket memuru gibiyiz yavaş yavaş eskiyen... Gelip geçen trenler artık heyecan vermez... Yenileri umursamaz, eskileri anlatmaya başlarız... Geçen zamana sığınmaktır bu, şimdiki zamanla başa çıkamayınca... Geçen zaman ve çaldığımız düdükler... Kimsenin duymadığı... Sonra hatırlanacak ne çok şey biriktiğini görünce korkarız... Eskimenin korkusudur... *** Hikayenin başını ve sonunu biliriz aslında... Önünde sonunda bir tren gelir... Diğerlerinden farklı... Gelip geçmez öncekiler gibi... Gelir, alır ve götürür... Bindiğimiz zaman anlarız... İstasyonda masal anlatacak biri mutlaka olacaktır... Ve düdük çalmaya devam edecek...