Turgut Özal vefat ettiğinde mide boşluğuma bir yumruk yemiştim sanki. O ânı unutmuyorum. Öyle bir kayıptı ki, yeri doldurulamaz duygusuna sahiptim. En karışık iç ve dış meseleler zuhur ettiğinde bile, "Nasıl olsa Özal var. Halleder..." duygusu ve güveni vardı içimde... Cumhurbaşkanı olmasını içine sindiremeyenlerin, vefatıyla "Meğer alışmışız" manşetleri attığı bir ülke burası. Beni ve bizi Özal'a bağlayan en önemli unsur, onun düşünceleri ve politikalarından çok, samimiyeti, duruşu ve ülkesine sevgisiydi. Siz samimi olduktan sonra fikirleriniz bana uymayabilir ama, size saygı duyarım... Hatta güvenirim... Özal'ın farkı buydu. Biz siyasetçilerine güvenmeyen bir toplumduk. Oy versek bile, kötünün iyisi diye verirdik. Ama Özal'ı sevdik... Şimdi Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının önemli bir kısmına karşı hissedilen de budur: Güven... Kimi zaman söyledikleri maksadını aşabilir... Kimi zaman yapmaya çalıştıkları belki en doğru olan değildir. Ama biliyoruz ki, bu ülkenin iyiliğini isteyerek ve inanarak yapıyorlar ve söylüyorlar. Samimiyet olmasa, başarı olmaz. Samimiyet olursa, bazen en doğru olmayan işler bile iyi sonuç verir. Çünkü Allah yardım eder... Gecekonduda bağdaş kurabilen, sokaktaki vatandaşa tereddütsüzce sarılabilen, yeri gelince insan gibi öfkelenebilen liderleri özlemişiz meğer... İster sağcı olsun, ister solcu... Kerameti kendinden menkul, mesleği siyaset olan salon erkeklerinden bıktık... Dünya krizle uğraşırken, huzur içinde bir bayram idrak ediyoruz. Halkıyla barışan bir devlet... O devleti halkına hizmetkâr eden bir iktidar var. Samimiyetlerine inandığım için, yanlışları, eksikleri affedilmeye değer... Müteşekkirim. Memleketi için samimiyetle çalışan herkese dua ediyor ve mübarek Kurban Bayramının hayırlara vesile olmasını diliyorum.