"Kahraman Düşman!"

A -
A +

Parti kapatmayı zorlaştıran madde yeterli oyu alamadı diye zil takip oynayanların olduğu bir ülkede, ben yine sınırların dışından bahsetmek istiyorum. Bu rezilliği yok saymak sağlığım açısından daha iyi... İki hafta önce Balkanlarda yaptığımız 4.500 km yolun en ilgi çekici duraklarından birisi de Budapeşte'ydi... On bir yıldır Budapeşte'nin uç beyliğini yapan hem akrabam hem yakın dostum Muammer Osmanağaoğlu'nun refakatinde gezdiğimiz, tarihî ve tabiî güzellikleri insanı kıskandıracak kadar "el değmemiş" görünen bu şehir, şaşırtıcı bir huzur vaat ediyordu. İstanbul'dan gelmiştim üstelik ve İstanbul sevdalısıydım... Dünyanın müjdeli incisine karşı vahşiliğimizi burada daha iyi anladım. Bizim İstanbul'u perişan edişimiz "Ayı yavrusunu severken boğarmış" sözündeki espride mi gizliydi, yoksa "Hak etmeyene beylik vermişler, önce babasını kesmiş" sözündeki gerçekte mi? "Nazlı Budin"den şehri seyrederken, Tuna'nın anlattıkları asil bir ihtişamın hüzünlü hikâyesiydi sanki... "Gül Baba"nın huzurunda "bizim" olan coğrafyanın sınırlarını bir defa daha idrak ediyordum. Gül Baba neden oradaydı? Bunu düşünmek ve anlamaya çalışmak bile Ankara'nın yok saydığım kasavetini ciğerlerime kadar işliyordu. Abdurrahman Paşa'nın temsilî kabrindeki kitabeye Macarlar "Kahraman Düşmandı" ibaresi düşmüşler... Komünizmin yıkıcılığı karşısında Osmanlının "hayat vaat eden" varlığını sonradan daha iyi anlamışlar ve hakkı teslim etmişler. "Türküz" dediğimiz zaman sempatiyle bakıyorlar... Uçağın, tankın, füzenin olmadığı zamanlarda "at" sırtında başka bir kıtaya "medeniyet" taşıyanların hem reddi miras eyleyen ve hem de mirasyedi torunu olmak "utanç" duygusu için anıtlar dikiyordu âlemimde... "Gül Baba"nın huzurunda dualarımıza pişmanlık ve özür de karıştı... Balkanları gezmek bir yandan vârisi olduğumuz medeniyetin gururunu, bir yandan liyakatimizin rezilliği karşısında iç acısı yaşatıyordu bize... Nazlı Budin'i Muammer'e bırakıp Frankfurt'a doğru devam ettik. Ve o sıralarda bir yanardağın bulutu hava trafiğini teknolojiyle dalga geçercesine felç ediyordu. Medeniyetle teknoloji arasındaki farkı konuşmak için ne güzel bir fırsattı. Yol arkadaşım Ali Saçal, uçakla döneceğim için "Ne yapalım olmazsa ben seni Kapıkule'ye bırakırım" diye dalga geçiyordu. Keşke vaktimiz ve imkânımız olsaydı... Balkanları anlamak için üç-beş gün yetmeyecekti...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.