Geçtiğimiz günlerde gazetelerde yer alan şu haberi, belki gözden kaçmıştır endişesiyle hatırlatmak istiyorum: "Merkezi ABD'nin San Diego kentinde bulunan Küresel Dil İzleme (GLM) adlı kuruluşun çeşitli sözlükleri bilgisayarla ta-rayarak yaptığı araştırmaya göre, İngilizcenin kelime haznesi 21 Mart itibarıyla 988 bin 968'e ulaştı. Uzmanlar İngilizceye başka dillerden sözcük katılma hızının bu şekilde sürmesi halinde, önümüzdeki yaz aylarında kelime haznesinin 1 milyonu bulacağını belirtti. GLM, İngilizcenin kapasitesini ölçerken sözlüklerin dışında yazılı, görsel ve elektronik medya ile radyolarda kullanılan sözcükleri de hesaba kattı. GLM'nin belirlemelerine göre, eğitim görmüş ve ana dili İngilizce olan bir kişi ortalama 30 bin civarında kelime biliyor. İngiliz edebiyatının ünlü ismi William Shakespeare de dile 1700 sözcük kazandırmıştı..." *** Bu haberden şunu anlıyorum: 1- Bir dilin kelime sayısının çokluğu, o dilin zenginliğini gösteriyor. "Herhalde yani" deyip gülmeyin... Altını çiziyorum; çünkü biz dilimizi sadeleştirmek, kurtarmak, adam etmek adına kısırlaştırdık... Türkçe'nin zengin ormanına elimizde baltalarla vahşiler gibi girdik ve talan ettik. Hatta tarla açan cahiller gibi yakmaya kalkıştık... İmparatorluk dilini kabile dili haline getirdik... 2- Her dil, başka dillerden kelimeler alır... Biz dilimize giren ve Türkçe'leşmiş kelimeleri, bu Arapça, bu Farsça diye katlettik. Ama Türkçe karşılığı olan bilhassa İngilizce kelimeleri sırf hava atmak için kullanır hale geldik. Büyük şirketlerin birbirleriyle yaptıkları iş toplantıları tam bir yüz karasıdır. Tarafların okumuş çocukları muhataplarını etkilemek için öyle bir lisan kullanırlar ki, anlamayanlar bile "cahillikleri" ortaya çıkmasın diye anlar gözükürler. İş toplantılarında kurulan cümlelere İngilizce serpiştirmek tam bir "züppeliktir" ve çok yaygındır. 3- Ana dili İngilizce olan biri ortalama 30 bin kelime biliyor. Buna karşılık Türk milletinin gündelik hayatında sadece 3 bin kelime ile idare etmesini ilk iki maddedeki yanlışa bağlamak mümkün. Yani biz, ortalama bir İngiliz'e göre 10 kat daha fakir bir lisan kullanıyoruz birbirimizle halleşirken... 4- Edebiyatçılar aynı zamanda "dil" üstadlarıdır. Şimdi dönüp bakalım, bizim çok satan yazarlarımız Türkçe'ye ne kazandırmış? Bırakın dili zenginleştirmelerini, zat-ı muhteremler ekrana çıktıklarında ne dediklerini anlamakta zorlanıyoruz... *** Ve işin en hazini... Düne kadar kütüphanelerimizdeki yüzyılların birikimi eserleri okuyup anlayamadığımızdan yakınırdık... Ama şimdi ortalama bir lise talebesi, 40-50 yıl önce yazılmış eserleri okuyabilse bile anlayamıyor... Vatanın her karışı için can vermeye hazır bu millet, vatan kadar değerli dilini kaybetmiş vaziyette... Zarafetini ve derinliğini kaybeden bir dille anlaşmaya çalıştığımız için de, an-la-şa-mı-yo-ruz...