"Seni tahttan indirdiler Üç çifteye bindirdiler Topkapı'ya gönderdiler Uyan Sultan Aziz uyan Kan ağlıyor bütün cihan" *** Salon loştu... Kasvetliydi... Masada iki adam, bir yandan içiyorlar, bir yandan Padişah'a ve "Devlet-i Al-i Osmaniye"ye hakaretler yağdırıyorlardı... - Âl-i Osmanmış... Hah... Bundan sonra Âli Mithat olur... Pek de alâ olur... Diğeri gözlerini kısmış, bir eli çenesinde, sandalyesinde kaykılmış, derin düşünceler içindeydi... Göğsünde yanan ateş, kin ateşiydi... Tarihe "Kinim dinimdir" sözüyle geçecek kadar pervasız ve ölçüsüz bir adamdı... Mithat'ın söylediğini anlayabilse, belki kendi azgınlığına denk ve tehlikeli bir yoldaşı olduğunu fark edecek ve ürperecekti... Ama o an intikam sarhoşluğunda başıboş yüzüyorlardı... *** Ateş, ceplerine para konularak talebelerin genç beyinlerine sıçratılmıştı... Şimdi binlerce isyankâr saraya doğru yürüyor ve sadrazamın ve şeyhülislamın azledilmesini istiyorlardı... Neden? Cevabı yoktu... Kalabalık beyinlerine ve içlerine sızan fitnenin kışkırtmasıyla tehlikeli bir hal almış, patlamaya hazır bomba halinde kapıya dayanmıştı... - Ben ne yaptım Nedim Paşa? Mektep- medrese açtım... Şimdi orada okuyan tıfıllar bana başkaldırıyor... Bu nasıl iştir? - Sultanım... Emir buyurun bastıralım... - Sonra ne olacak Paşa? Bunlar çocuk... Bunlar günahsız... Bunlar zavallı... Ölecekler yazık olacak... Öldürecekler yazık olacak... Yapamam... Kan istemiyorum... *** Sultan Abdülaziz hikayenin gerisini biliyordu... Her gece rüyasında görüyordu çünkü... Sonunda kan akacaktı... Ama... Kendi kanını tercih etti... *** Salon loştu... Kasvetliydi... Masada iki adam bu sefer sarhoş değil, sevinçliydi... Azledildikleri görevlere tekrar dönmüşlerdi... Zorla... Ama öfkeleri dinmemişti... - Sıra onu oradan almaya geldi Hüseyin Avni, dedi Mithat... - Almak yetmez, ölecek... diye karşılık verdi Hüseyin Avni... Ama önce rezil edeceğiz... Onu çok seven bu millet var ya... Bu millete rezil edeceğiz... Gülüştüler... *** Yeni Padişahı müjdeleyen toplar semayı sarsarken, Topkapı Sarayı'nda soğuk bir odada sırılsıklam bir adam esaretinin ilk günündeydi. Bütün şahsi serveti yağmalanmış, hakarete uğramış, ailesinin kulaklarındaki küpeler bile zorla alınmıştı... Üç gün boyunca üzerindeki ıslak elbiselerle aç-susuz o odada neler düşünmedi ki... Dokuz yıl önce Girit için Napolyon'a hiddetlenen ve "Ekselans o ada için devletim tam 27 yıl kan dökerek savaştı. Her karışında şehitlerimin kanı var. Ordularımda tek bir asker, donanmamda tek bir sandal kalıncaya kadar ata mirasını korurum." diye heybetlenen halini düşündü mesela... Sonra Paris Elçisi Mehmed Cemil Paşa'ya "Keşke Kapalıçarşı'da veya Asmaaltı'nda küçük bir dükkanı olan esnaf olsaydım... Çoluk çocuğumun nafakası için çalışıp, akşam evime gitseydim... Keşke... Ama bu tahtın esareti var ya... Çok ağır Paşa.... Çok ağır..." diye Sultanlıktan yorulduğunu itiraf ettiği günü... Üşüyordu... Hakkı, hukuku, malı, mülkü velhasıl her şeyi gasp edilmişti ama... Ve üşüyordu ama... Öfkeli değildi... Üzgündü sadece... *** Devrik Sultanı Feriye Sarayı'na naklettiler... Sultan Abdülaziz masanın başında Kur'an-ı Kerim'in "Yusuf Suresi"ni okurken, daha önce oraya bahçıvan olarak yerleştirilen üç gaddar pehlivan, içeri girdi... Bu edepsiz giriş karşısında ayağa kalkan Sultan "Ya bismillah" deyip karşı koydu... Ama... Karşısında üç insan azmanı vardı... Uzun boğuşmalardan sonra Sultanı yere yıktılar ve bileklerini kestiler... Kuzguncuktaki Yalısında haberi alan Hüseyin Avni büyük bir keyifle Feriye Sarayı'na geçti. Abdülaziz daha ölmemişti. Hemen Sarayın karakol binasındaki çay ocağına taşıttırdı ve Mithat'ın gelmesini bekledi... Sultan Abdülaziz şehitlik mertebesine yükselinceye kadar başında durdular... Öldüğünden emin olunca da düzmece bir rapor için doktor çağırdılar... - Yaz doktor... Sultan Aziz sakalını düzeltmek için istediği küçük makas ile iki bileğinin damarlarını keserek intihar etmiştir. Serasker Avni Paşa cesedi karakola taşıttırmıştır. Doktor kekeledi... - İntihar eden iki bileğini de böyle kesemez... Buna kimse inanmaz... Avni gürledi... -Önce sen inanacaksın doktor!