İnsan bazı yerleri, yaşadığı bazı zaman parçaları ile hatırlar hep... Ve insan bazı yerlerde, bazı zaman parçalarını yaşar... ..... Akşam ezanından yarım saat sonra... Cemaat dağılmış. Avlu bomboş... Giriş kapısının önünde sallanan kabloda yanan bir ampul... Karanlık dağına direnen, zayıf bir karınca gibi... Yavuz Selim Camiinin avlusu... Ortada şadırvan... Ayakkabılarımı bağlamak üzere oturduğum kapı ağzında kalakalmışım öylece... Gökyüzü koyu lacivert... Şehirden ve modern zamanlar çirkinliğinden azade bir hal içindeyim. Bunu hisseder hissetmez "nereye gidiyorum" diye sorup kendime, çöküverdim oracığa... Bak etrafına ve hayal kur... Üçyüz sene öncesi farz et... İstersen beşyüz sene öncesi... Bunu inkara yeltenecek hiçbir detay ve hiçbir çirkinlik yok... Sanki korna sesleri bile dış duvarlara çarpıp geri dönüyor da, duyulmuyor... Sessiz... Sakin... Tenha... Huzurlu... ..... Hemen arka tarafta Yavuz Sultan Selim'in türbesi... Bir başka sevdiğim Sultan... Sen oradasın... Ben burada... Zaman akşama yapışmış... Sen tarihin içindesin. Ben bu avluda "tarihi bir alan" kurmuşum hayâlen. Çıkmıyorum inatla... Bütün bir hayatı bu avlunun huzuruna çevirememenin aczi ve acısına saplanıp... Maratonu tam ortasında bırakmış yarışmacı gibi... Tesellisiz... Ve ama sükûn içinde... Gel bana Mısır'ı anlat ve avut şimdi... Hasan Can'ı anlat... Veya; "Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzân, Beni bir gözleri âhuya zebûn etti felek..." De ve gözleri âhuyu anlat... Kılıcın ucundaki kırmızıyla, gülün kırmızısı arasında bir salıncak kur ve uyut hayallerimi... Uyut ki... Dikenle kabza arasında helak olmayayım... ..... Ve sonra ne olursa olsun, vedalaşmak için Yavuz'la ve İstanbul'la... İlla ki arka bahçeye uzanıp, Haliç'i seyretmeliyim... Sağımdan koca Sultan'ın ruhaniyetinin rüzgarıyla... Herkesin bildiği, fakat herkesten uzak gizli bir İstanbul bahçesinde... Bir Hasan Can olamamak... Bir Yavuz bulamamak kederiyle... Kırmızı bulaşmış rüyalarımı, kalbimin derinliklerine kaldırıp... Ah be İstanbul... Herkesin geldiği... Herkesin sevdiği... Herkesin yazdığı... Ama sadece bana ait olduğunu kimsenin bilmediği... Ah be sevgili sır... Gülüm de senin için, kanım da... ..... Şimdi Çarşamba'ya yürümek... Siirtli seyyar esnaftan meyvenin iyisini alıp... Dost kapılardan birini çalmak zamanı... Demli bir çayın rayihasında demlenmeden nasıl kendime gelirim?