Sinema zor iş. Bir film senaryosu yazmadım. Yönetmenlik yapmadım. Seyircilikten öte sinemanın herhangi bir tarafıyla işim olmadı. Nereden biliyorum zor iş olduğunu? Şuradan... Bakınız, yayınlanmış dokuz kitabım var fakat yayınlamakta tereddüt ettiğim veya bitiremediğim çok daha fazla... Yapımcılığa veya yönetmenliğe heveslenip bir filme kalkışsaydım, bitirdiğimde "Hay Allah, beceremedik. Dursun kenarda" deme şansım olmayacaktı. Çünkü her halükârda ciddi bir para harcanmış, oyuncularından teknik ekibe kadar birçok insan koşturulmuş, muhasebenin gider kısmına karşılık gelir kısmı boğazımı sıkıyor olacaktı. Sinema, "olmayınca" bir kenara kaldırma şansınız bulunmadığı için çok zor ve riskli... Onun için bir filmin olağan sürecinde birçok "tutarlılık" safhası olmalı ki, hem maddiyat ve hem kariyer açısından bir felaketle karşılaşılmamalı... Benim muhtemel "çok kötü" edebiyat gayretlerimi kimsenin görme şansı yok. Böyle bir lüksüm var. Ama sinemacının bu lüksü yok. Tom Cruise ve Brad Pitt'li iki film, sinemaseverlerin haftasını rahat rahat kurtarır. Onun için "Kod Adı Venüs" filminin gerçeğiyle bu genellemeye girişiyorum. Tanıtım metnine bir bakın: "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Türkiye, İngiltere ve Hollanda ortak yapımı olan 'Kod Adı: Venüs' (Code Name: Venus), Kıbrıs Adası'nda 1955 - 1974 dönemini anlatıyor. Aşk, aksiyon ve macera türü filmde Yasemin adlı bir ajanın Kıbrıs'ta Barnabas İncili'ni araması konu alınıyor. Yasemin, kitabı ararken kendini aşk çemberinin içinde buluyor." Vay, vay, vay... Dört ülkenin ortak yapımı... Kıbrıs'ın tarihi... Barnabas İncili'yle mistisizm ve gizem bir arada... Üstüne üstlük aşk da var... Velakin film yok. Erdal Bakkal'ın (Cengiz Bozkurt) arka arkaya kötü filmlere ikna olması yüzünün yumuşaklığından mı, diziden kazandıklarının yetmemesinden bilemem. Fakat birkaç milyonluk bir işe kalkışılırken, sonunu hiç hesap etmemek ancak aşırı özgüvenle açıklanabilir. Velhasıl geri dönüşü olmadığı için, sinema zor iş...