Bu hafta dört yeni film vizyona giriyor. Sinemaseverleri heyecanlandıracak yeni bir şey yok. Böyle başlayan bir yazı nasıl biter, değil mi? Ama maalesef durum bu. Pamuk Prenses ve Avcı, iyi bir konu ve iyi bir senaryo sıkıntısı çeken sinemanın hazıra yaslanma alışkanlığının son örneği. Ne anlatıyor bu film. Bildiğimiz masalı mı? Eh... Çocuk filmi mi? Değil... Karanlık bir film çocuk filmi olamaz. Olmamalı. Pekiyi bir masaldan hareketle büyüklere güzel bir film mi? Hayır. Çünkü ezbere bilinen bir konunun içine hiçbir yenilik ve heyecan unsuru katılmadan ortaya sunulmasına ne denir? Harcanan paraya yazık. Seyirciyi uyutmak bu... Minimal sinema diye tarif edilen sanat sinemasının fotoğraf sanatçısı bakış açısıyla kare kare, plan plan sözüm ona muhteşem görüntülere yaslanmasıyla, bütçeli sinemanın teknolojinin sağladığı görselliğe yaslanması aynı şey bence. Hangi tarzı ve hangi düşünceyi benimserseniz benimseyin; öncelikle anlatacak bir hikayeniz olmalı. Hikaye olmadan hiçbir şey olmaz. Oyuncu kadronuz da işe yaramaz, yönetmen olarak şöhretiniz de... Yenilmezler benim için hala tarihe geçecek bir zavallılık. Her kahramanın 1, 2, 3 diye devam filmlerini çekmek yetmedi; kahramanları aynı sepete doldurdular. Şimdi de masalların posasına bel bağlamış durumdalar. Birbirinin kopyası kıyamet filmleri... Birbirinin kopyası hayalet ve korku filmleri... Birbirinin kopyası aksiyon filmleri... Aslında kafası çalışan için kendini göstermek bakımından oldukça müsait bir zemin. İyi bir hikaye bul, adam gibi çek. Kuş kondurma ameliyeleri kimseyi büyük sinemacı yapmıyor. Çünkü kuş konduracak yer de kalmadı. En iyisi dvd raflarından veya tv platformlarının sinema kanallarından idare etmek bu aralar...