Kimi zaman köyünden, memleketinden övgüyle söz edenleri görünce tatlı bir kıskançlık içine girerim. "Dönecek bir köyüm yok!" diye hayıflanırım. Ne baba memleketimde, ne de doğduğum yerde tüten bir bacamız var. Batıda akrabalık bağları da "Ne olursa olsun, ne düşünürse düşünsün" mantığından çok ayrıdır ve kafan barışmazsa, yan yana durmak için gayret sarf etmezsin. Üstadın "Serseri"sindeki gibi, "Ben de bütün dünya benimdir derim..." duygusuyla avunurum. Fakat bu avunma, son seyahatimle sevinç ve keyfe dönüştü ki, gerçekten bütün dünya benimdir zannı içindeyim. Sevgili Ali Saçal ve Davut Yüksel'in Avrupa'da temellerini attığı yayıncılık faaliyetinin Türkiye ile ilgili kısmında ben de uğraş verdiğimden, "Food Report"un 3. Sayısı için soluğu Belçika'da aldım. O andan itibaren bir hafta boyunca neredeyse Avrupa'nın tamamında "Burası bizim memleket" duygusunu yaşatan o kadar çok "insan"la tanıştım ki... Belçika'nın bayraktarı "Dursun Pektaş Hoca"... Evi misafirhane... Evi aşevi... Gönlünün ve evinin kapısı ayrım yapmıyor. Açmış kollarını bekliyor orada. Damadı Yusuf hemen yanı başında aynı muhabbet cömertliği içinde. Avni Abi, nereye giderseniz mihmandarlık için hazır. Tabii "Of" şivesiyle anlattığı fıkralara ve hikâyelere dayanabilirseniz. Gülmekten telef oluyorsunuz. Haçlı ordularının su ihtiyacını temin eden su kaynağı ve tesisleri artık bir Türk'ün. Epey karşı çıkmışlar bu bizim manevi değerimiz diye. Ama mahkeme Türk firmasını haklı bulmuş. "Aqua Soft" Haçlı ruhu için değil, bütün insanlığa çalışıyor artık. Anlayın müteşebbislerimizin başarısını ve nerelere uzandığını. Paris'te iş için ilk kez görüştüğümüz bütün soydaşlarımız, bize has misafirperverliğin ve sıcaklığın örneklerini sunuyor. Eyfel'i yabancılamıyoruz. Galata Kulesini gezer gibiyiz. Hamburg'da Seyit Ali Çakır var. İş arkadaşları ve dost çevresiyle "memleketimden insan manzaraları" sergileyen bir koloni gibiler. Seyit Ali ile beraberken sınırlar kalkıyor. Kardeşliğin tarifini yaşıyorsunuz. Hollanda Horn'da Erdem Cengiz, Almanya Herne'de Ertan Öz eğer sofralarını paylaşırsanız, çaylarını içerseniz mutlu olan ve mutluluklarını paylaşan kardeşlerimiz... Hele Gelsenkirschen'de bir Savaş Baba var ki... Almanya'nın en büyük gıda toptancısı iken işlerini tasfiye etmek zorunda kalmış ama, "adam"lığıyla dimdik ayakta duruyor. Yılbaşı gecesi Ali Saçal'a telefonda, "Yasin okuyup yatacağım evlat" diyor; "Bu gece sapıtanların duaya ihtiyacı var..." Özel sosuyla bir pastırmalı yumurta yapıyor ki; akıllara ziyan... Dortmund'da Davut Yüksel'in babası Mehmet Amca misafirlerini pencerede bekleyen adam... Eğer "Bi uğrayıp gideceğiz" derseniz, fırçayı yiyorsunuz. Ona göre... Velhasıl nereye giderseniz gidin; orada bir Türk var. Ve nerede bir Türk varsa orası bizim memleket. Avrupa Birliği bizi alır mı almaz mı? Sallayın gitsin, biz Avrupa'yı çoktan almışız zaten...