Ne alırdınız?

A -
A +

Yaşlı bir çınarın altında... Tahta bir masa ve tahta bir sandalye konforunda... Zemin toprak... Gökyüzüne yakın bir yerde yani... Sessiz, sakin, bereketli... Bir yudum çay... Bir nefes tütün. Bir cümle yürekten... Ölüm yine var. Ve elbette var. ..... Bir yaprak düşecek aheste, sonbahar tadında. Akşam yine olacak; vakit geceye saracak. Ancak; Bir yerlere yetişmenin telaşından uzak... Zamanın kucağında uysal kediler gibi... Huzur içre... Yaşamak... ..... Veya bugün... "Ne içersiniz ?" Bu soruya muhatap olmadan, haysiyetli bir çayla ve "ahbap" sıcaklığında karşılandığınız bir yer var mı? "Ne içersiniz?" Ne içeceğinizi nerden bilsin adam, sizi tanımıyor ki? Ve orada bir müşteriden ibaretsiniz. ..... Gökyüzünden uzak... Tabiatın sesi yok. Berber koltuğu rahatlığında sandalyeler ve ama soğuk... "Ne içersiniz?" Bırak sallamayı... "Getireceğin sallama kılıklı çaylarla, 'hızlı çözünür' kahve müsveddelerini içsem ne olacak?" diyemezsiniz. Zaten "orada" iseniz, böyle deme hakkınız olmaz ki... İçi boş muhabbetlere, dekoratif katkı mekanlarıdır bu yerler; gidecek yeriniz yoktur da, tahammül edersiniz... Hayatı yaşamak yerine, hayatın pazarlığında savrulur zaman! ..... Ölüm yine var... Ve elbette var. ..... Ümitler, korkular, bekleyişler... Bir gün daha, dünün üstüne devrilirken, yaklaştığımız tek gerçek şey sonumuzdur halbuki. Ama o an gelene kadar... Huzurla telaş arasında... Gökyüzüyle tavan arasında... Adam gibi bir çayla, sallama çay arasında... Farkında olduğumuz veya olmadığımız... Tercihlerimiz var!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.