Evvel zaman içinde... Bulamadığımız, yaşayamadığımız, anlayamadığımız ne varsa... Ahir zamanda... Aynısı olacak ihtimal... Çünkü bugün bize küs! *** Geçmişle gelecek arasında kurduğumuz salıncakta sallanıyoruz; rehavet getiriyor... Sis gibi... İçinde kaybolduğumuz... Her şey belli belirsiz... Önümüz arkamız gözükmüyor... Tutunup bekliyoruz dağılsın diye... Sis; bugün... Mazeret gibi gözüküyor; çünkü görmüyoruz... *** İyi; durumu sise rağmen net bir biçimde koyduk ortaya... Beklemeliyiz... Bütün kabahatlerden arındırdık kendimizi. Masumca beklemeliyiz. Ya geçmişten bir mektup gelecek; teslimi unutulmuş... Ya gelecek; bize beklediğimizi getirecek... *** Bu arada... Yani bugün... Orta Doğu yanıyor; birileri idam ediliyor... Çocuklar korku içinde. Mikrodalga fırında kedisini kurutma ihtimali bulunan millet, inceliğin ve derinliğin coğrafyasında kan ve gözyaşıyla adalet yoğuruyor... Pardon, "adaleti" biz mi öğretmiştik dünyaya? "Biz" kimiz? Durun yahu... Bol köpüklü sade kahvenin yanında, bir hicaz nağmeye yayılmak varken ve dünü bugünü kurcalamak... *** İyi ki sis var... Örtüyor her şeyi... Sis... Nasılsa dağılır bir gün... O gün geçmişi anlar, geleceği görürüz... Ama bugün değil... Şimdi, kelimelerden saraylar inşa etmeliyiz; sisin içinden övgüler yükselmeli bizim için... Her satır, her atıf, her "imge", her kurgu henüz keşfedilmemiş bilgeliğimizi sergilemeli... Ve beklemeliyiz... Bu arada biraz alkışın ne zararı var...