Belki sorumsuzluk veya vurdumduymazlıkla suçlanabilirler ama... Bu ülkenin meydanlara dökülmeyen bir sessiz çoğunluğu var. Gaza gelmeyen... Sabrı ürkütücü... Hayata ve hayatın nimetlerine, "hayatı" bir ölümlü olarak algılayıp bakan... Makam, mevki, iktidar, soy-sop, şöhret hırsıyla esip gürleyenleri, gönüllerinin sağduyusuyla karşılayıp işine bakan, daha doğrusu işine bakmaya çalışan bir sessiz çoğunluk... Mesela meydanlarda ve ekranlarda nutuk söyleyenler, sıkıyı görüp sindiklerinde, o sessiz çoğunluk eline geçirdikleriyle cepheye gitmekte tereddüt etmez... O sessiz çoğunluk meşrebine göre farklı farklı partilere oy verebilir, farklı makamlarda türkü tutturabilir. Ama bir "bam teli" vardır ya hani... Münasebetsizlerin bardağı taşırdığında çıkan sesin karşılığı hani... İşte o ses onları bir araya getirebilir. Onlar sağ-sol, Türk-Kürt, ilerici-gerici bakmazlar; kalabalıkların arasından "satılmış"ları ayıklayıverirler. Tarih onlarla beraberdir. *** Maçı tribünden seyretmezler ama... Her halükârda temiz maç olmasını isteyenler onlardır. Hak edilmiş mağlubiyetlere de saygı duyarlar. Belki daha çok. Sakindirler. İki takımı da, hakemleri de, gaza gelmiş seyirciyi de kendilerinden bilirler. Gerçek gözlemci onlardır. Onlar raporlarını yazıp tarihe havale ederler. Tarih hükmünü verir. Tarih onlarla beraberdir. *** Vitrindekiler mızıkçılığa devam ederse... İş "vatanı gerçekten kurtarma" noktasına gelirse... Vatan gerçekten kurtulur da... "Millet"i adam yerine koymayanlar illaki kurtulamaz. Onların çocukları duvarlarına tanımadıkları portreler asmak zorunda kalırlar, nesepleriyle övünmek için... "Portre"dekinin hadım olduğunun farkına bile varmadan... Yazık olur...