Geçenlerde bir televizyon, Erbil sokaklarını gösteriyordu. Orada iş yapan vatandaşlarımızla röportajlara yer veriliyordu. Birçok kişi tarafından tekrarlanan şu cümle dikkatimi çekti: "Burada Türk malına karşı büyük bir güven ve talep var." Aslında bütün dünyanın tanıdığı ve kabullendiği "marka"larımızın olduğunu söylemek için hâlâ emin değilim. Birkaç istisna dışında... Ama şunu rahatlıkla kabul edebiliriz ki, bir zamanlar "Türk Malı" kavramı, bir malı aşağılamak için kullanılırdı ve "Capon Malı", "Alaman Malı" ve "Amarikan..." ifadeleri prestiji anlatıyordu... Ve bugüne geldiğimizde, işin renginin çoktan değiştiğini görüyoruz. Yeterince farkına varmadan katettiğimiz bu mesafe, genlerimize işlemiş pesimist tavrımızı ortadan kaldırmak için büyük fırsat. Artık biz yapabiliyoruz. Zaten yapabilirdik. Geçmişte de yapmıştık. Medeniyetin öncüsüydük... Süper güçtük... Şimdi daha iyisini de yapabiliriz... "Burada Türk malına karşı büyük bir güven ve talep var" cümlesi, hayata olumlu taraflarından bakmanın şart olduğunu hatırlattı bana. Surat asmanın, ağlamanın, boş vermenin kârı yok... Üstelik, bu ülke ayağındaki prangaları kırıyor. Son referandum bunun ispatı... Hangi görüşe sahip olursak olalım, "bağnaz ve yobaz kafalı statükocular hariç" özgürlükten yana tavır koyduk... Geçtiğimiz günlerde MÜSİAD'ın düzenlediği fuarı gezerken, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı şirketlerin stantları fotoğrafın bir başka yüzünü sergiliyordu. İlerleme sadece özel sektörde değil, griliğine, hantallığına, sıkıntı vermesine alıştığımız "devlet" yapısına da yansımış durumda. Belediyenin ekmek şirketi sadece fakire çalışmıyor, yüzlerce ürünüyle, kalitesi ve fiyat politikasıyla sektöre yön veriyor. İsfalt onlarca çeşidinin yanı sıra sessiz asfalt üretiyor, İston estetik kent mobilyalarıyla "kent kültürü" kavramının altını çiziyor, İsbak akıllı ulaşım sistemleri ile trafiği çile olmaktan çıkarıyor, Kiptaş ürettiği konutlarla bir yandan ev sahibi yapıyor bir yandan yaşanacak mekânları konfor ve gelenekle buluşturuyor. Yani bu şirketler halka ucuz hizmet maskesiyle kurulmuş lüzumsuz yapılar yerine, sahalarında lider olan ve hizmet eden kuruluşlar. İşin ilginci, bu şirketler ürettiklerini sadece İstanbul'a değil, bütün Türkiye'ye ve dünyaya pazarlıyor. Yani kamuya ait veya kamuyla ilişikli şirketler kaliteyi bu noktaya getirebildiğine göre, özel sektörün neler yapıyor olduğunu gururlanarak düşünebiliriz. Bilmiyorum, Made in China'nın da katkısı vardır belki ama "Made in Turkey" artık kalitenin sembolüdür.