Bazen garip bir şekilde, dünyada ve Türkiye'de yaşanan manşetlik gelişmelerin tamamının saçma sapan olduğunu ve beni hiç ama hiç ilgilendirmediğini düşünüyorum... Mesela Ağca vakası... Mesela kuş gribi... Veya futbol federasyonu seçim geyikleri... Veya Banu Alkan kepazeliği... Ya da Şaron'un beyin fonksiyonları... "Bana ne kardeşim?" diye diklenip, televizyonun ekranına ve gazetelerin bilhassa birinci sayfalarına... Neyse... Bu her zaman olmuyor... Bazen... *** Ben bütün bu "gündem" hikayelerinde "oyuncu" değilim... Seyirci olarak da çok yüksek bir bedel ödüyorum... Öncelikle zamanımı boş yere işgal ediyorlar... Sonra bu beceriksizlik ürünü hikâyelerin maliyeti olarak, seyircilere yüklü bir fatura ödetiyorlar... Ve sonra bu beceriksizler, "önemli aktörler" sıfatıyla, hak etmedikleri konumları işgal ediyorlar... Bıktım... *** Halbuki, oyuncusu olduğum o kadar çok hikâye var ki... Bizim bina tamirat istiyor; henüz yarıdan bir fazla "tamamdır" imzası toplayamadık... Bu konu Şaron'dan daha önemli; kesin... Seneye daha az üşümek ve daha az doğal gaz faturası ödemek istiyorum çünkü... Epeydir "akşam oturması"na gitmediğimiz arkadaşların sayısı çoğaldı. Telefon muhabbeti bir yere kadar. Yüz yüze de görüşmek lazım. Acil bir eylem planı gerekiyor. Bilhassa cuma ve cumartesi için... Bu konu da federasyon seçimlerinden daha mühim... Çünkü o dostlara her zaman ihtiyacım var... Tavuk ve yumurta çekingenliği canımı sıkıyor. Bu ne biçim bir salgındır ki, sadece Vietnam, Tayland, Endonezya ve Türkiye'de ölüme sebep oldu? Göçmen kuşlara yola çıkarken, nerelere pisleyeceklerine dair talimatname mi veriyorlar? Yahut gelişmiş ülkeler, göçmen kuşlara hava sahalarını açmıyorlar mı? Başlarım kuş gribine... Benimkisi vatandaş tepkisi. Entelektüel ayaklarına yatan köşe yazarı tepkisi değil elbet... *** Ne kadar "bencil" bir bakış açısının ürünü değil mi bütün bunlar? Değil tabii ki... "Ben"i yerle bir eden düzene karşı, ufak bir sorgulama... "Ben" bu anlamsız anaforun içinde kaybolursam/ kaybolursak, nasıl "biz" olacağız ve "vatan-millet-sakarya" damarını kim yaşatacak? Sabahtan akşama kadar ve hatta günler, haftalar, aylar boyu, hiçbir işe yaramayan "ağır gündem" hikâyelerinin "alık" seyirciler ordusu haline gelip ömrü tüketmek bana ve bize ne getirir? Ve tekrarlamak faydalı: Üstelik ölüm varken...