Gazetenin iftarı... Şimdi bir kısmı emekli olmuş, bir kısmı bir başka yerde çalışmaya başlamış ama yolu bir şekilde Türkiye Gazetesi'nden geçmiş yüzlerce sima... Ve hal-i hazırda görev yapan ekip... *** Sağımda Mustafa Cengiz ve Celal Öztürk ağabeylerim var. Birden işe başladığım yılın ilk Ramazanında, dizgiye koşuşturmam aklıma geliyor. Üç kat aşağı in. Karşı binaya geç, üç kat yukarı çık. Yeni yazıları bırak, dizilmiş yazıların çıktılarını al ve dön. Ring yapan otobüsler gibi... Sabahtan akşama kadar. Mahmut Amca diyoruz; soyadı Genç'tir ve hâlâ bizden gençtir. "Hadi bakalım, taşra dönmüş..." diyor. Doğru matbaaya koştur. Akıllara ziyan gürültü. Makinanın etrafında koşuşturup duran insanlar. Fırından yeni çıkmış ekmeğin kokusu gibi mest eder insanı, sımsıcak taze gazeteden yayılan rayiha... *** Şimdi her şey çok hızlı güya ama çok sessiz. Ve sessizlik gazeteciliğe yakışmıyor. Yazı İşleri dediğin yerde, rastgele girenin başı dönmeli, gürültü ve karmaşadan... İnsan eliyle getirilip götürülen ve şekil verilen her şey, "digital" hızın sessizliğine ve sinsiliğine bürünmüş sanki... "Kadrat Cetveli", "Orantı Çarkı", "Mumlama Makinesi"... Elbette "Daktilo"... Mustafa Cengiz Abinin ve Mahmut Amca'nın yanında "geçmiş"ten bahsetmek çok ayıp ama... Üzerimizden teknoloji geçmiş ne yapalım, yaşlı- genç demeden... *** Renk ayrımı; Fatih Kökçe, Fuat Yüceer, Mustafa Güntekin... Ustalarım. Mustafa Asım Gök montaj masasının arkasında, cart cart kırmızı bantları çekiyor. Muaviye Abi de diğer köşe de... Ünal Bolat bir yandan pikaj yapıyor, bir yandan not defterime yazdıklarımı okuyor; "Sen yazar olacaksın" diyor. Onun verdiği gazlar olmasa, kendi kendime yazardım hâlâ... *** Birden olmayan simalar belirdi zihnimde sonra... Daha dün cenazedeydik. Bütün Türk Dünyasının en itibarlı adamı Kemal Çapraz, mütevazı hayatını bir Ramazan günü binlerce seveninin omzunda tamamlıyordu. Ve ondan önce kaybettiklerimiz. O kadar çoktular ki. Hüzün yerle bir etmeye başlarken beni... Zaten ayrı olmadığımız, hepsiyle buluşacağımız ümidi kapladı apaydınlık... *** Burası gazete... Huzur veren gazete... Geminin kaptanı da, dümenin başında... Tebessümüyle kucaklıyor hepimizi. Yolumuz buradan geçmiş ya; gerisi ne gâm...