Sevgili Mehmet Nuri Yardım gazeteci ve yazarlığının ötesinde, çok çalışkan ve başarılı bir organizasyon adamı olarak kültür sanat dünyamızın en faal aktörlerindendir. Bir çok değerimizi yaşarken ve kaybettikten sonra, gündemde tutmak, tanıtmak ve hatırlamak adına toplantılar düzenler. Konuşmacıları ayarlar. Katılımcıların toplantıları unutmaması için samimi bir gayret gösterir. Bütün bu gayretinin sebebi, yaptığı işin yapılması gerektiğine olan sarsılmaz inancıdır. Aslında hepimiz adına bir vazife icra etmekte, bir anlamda bizi sorumluluktan kurtarmaktadır. Fakat... Konuşmacı veya dinleyici olarak katıldığım (ki onun arzu ettiği kadar çok değildir) toplantılarda benim sinir katsayımı yükselten bir gerçekle yüzleşirim hep. O da her şeye rağmen ne kadar vefasız olduğumuzdur. Çünkü vefa bence sadece hatırlamaktan ibaret olmamalıdır. En son yâd ettiğimiz Abdürrahim Balcıoğlu sağlam ve örnek karakterli, kalemi güçlü önemli bir yazarımız ve aydınımızdır. Onun Terleyen Duvarlar kitabı başlı başına bir hadisedir. Fakat "hadise" haline gelememiştir. Toplantıda rahmetli Balcıoğlu üstadın 8-10 kitabı önümüzde duruyordu. Neredeyse hiçbir kitabının yeni baskısı piyasada yoktu. Ne yayınlandığı zamanda ve ne de şimdi hak ettiği ilgiyi görmemişti. Halbuki bütün kitapları çoktan adına bir seri halinde yayınlanmış, onlarca defa yeni baskıları yapılmış olmalı idi. "Terleyen Duvarlar"ın üzerinde eğer 70., 80. baskı ibaresi yoksa burada bir terslik var. "Acılı Zamanlar"ın üzerinde 15.,20. baskı ibaresi yoksa burada bir terslik var. Bu terslik ortadan kalkmadan "vefa" problemini çözmüş olamayız. Toplantıda ismi anılan rahmetli destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, birlikte çalıştığımız o seadetli günlerde, "Destanlar Burcu" kitabını kendisi postaya verirdi talep edenlere. Bu durum sanat ve edebiyat camiamızın yüz karasıdır. Çünkü yayınevlerine güvenmiyordu. Uğraşmak istemiyordu. Kendisi bastırır, isteyenlere kendisi gönderirdi. Şimdi bu değerleri kaybettikten sonra, onları hatırlamak için bir araya gelmek daha çok canımı acıtıyor. Yaşarken ne yapabildik ki? Ve fakat Mehmet Nuri Yardım'a illa ki müteşekkiriz. O "hiç"liğin hüküm sürdüğü bir atmosferde en azından bir "ünlem" koyuyor uyuşmuş hafızalarımıza.